Kazanmanın Keyfini Çıkar! Hemen Tıkla, Şansa Kapı Aç!

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş: Bir eli sandıkta, bir eli silahta siyaset olmaz

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Numan Kurtulmuş, NTV canlı yayınında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve soruları yanıtladı. Kurtulmuş, Devlet Bahçeli‘nin Öcalan çağrısına dair değerlendirmelerde bulunarak, Türkiye’nin terörle mücadelesini kararlılıkla sürdürdüğünü ve terörle siyaset arasında kesin bir çizgi olması gerektiğini ifade etti.

Kurtulmuş, “Terörsüz bir Türkiye mi, yoksa terörle mücadeleyi kanıksamış bir Türkiye mi? Hiç şüphesiz terörsüz bir Türkiye. Bir eli sandıkta, bir eli silahta siyaset olmaz. Terörle ve silahla ilgili olan herkesin bu alışkanlıklarını bırakması gerekiyor. Bu mesele bir muhalefet ya da iktidar meselesi değil, bir Türkiye meselesidir. Terörü tamamen gündemden kaldırmalıyız” dedi.

Yeni Anayasa çalışmaları

Kurtulmuş, 28. Dönem Meclisi’nin yeni anayasa yapma yetkinliğine sahip olduğunu vurguladı. Siyasi partilerle yapılan ilk görüşmelerde önemli bir katılım sağlandığını belirten Kurtulmuş, “Bu bütçe görüşmeleri tamamlandıktan sonra anayasa çalışmalarına kaldığımız yerden devam edeceğimizi ümit ediyorum” ifadelerini kullandı.

Kayyum ve komisyon tartışmaları

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’na girişi sırasında yaşanan gerilimi eleştiren Kurtulmuş, “Bu tür olaylar hoş değil. Bakanlara sorular sormak ve eleştiri yapmak demokratik bir haktır ancak engellemeler kabul edilemez” dedi.

Teğmenlerin kılıçlı yemin tartışmaları

Teğmenlerin kılıçlı yemin töreni sonrası başlayan disiplin soruşturmasına ilişkin açıklamalarda bulunan Kurtulmuş, törenin ardından alternatif bir mezuniyet programı düzenlenmesini “disiplinsizlik” olarak nitelendirdi. Kurtulmuş, “Devlet erkanı çıktıktan hemen sonra başka bir mezuniyet töreni düzenlenmesi, askeri disiplinle bağdaşmaz” şeklinde konuştu.

7 Eylül 2024 At Yarışları: Heyecan Dolu Koşular ve Detaylar

7 Eylül 2024 At Yarışları: Heyecan Dolu Koşular ve Detaylar

7 Eylül 2024 Cumartesi günü, Türkiye ve dünyada at yarışı tutkunlarını heyecanlandıracak birçok koşu gerçekleşecek. Hem yerel hem uluslararası arenada önemli yarışların düzenlendiği bu günde, İstanbul Veliefendi Hipodromu ve Ankara Hipodromu başta olmak üzere birçok hipodromda atlar birincilik için mücadele edecek.

İstanbul Veliefendi Hipodromu

İstanbul’da at yarışı severleri toplam 10 koşuluk bir program bekliyor. Yarışlar saat 16:45‘te başlayacak ve son koşu 21:30‘da sona erecek. İstanbul’daki koşularda 2 yaşlı safkan İngiliz atlarından 3 ve yukarı yaşlı Arap atlarına kadar geniş bir katılım var. İstanbul’da dikkat çeken bazı atlar şunlardır:

  • Stronger Together: 2 yaşlı İngiliz safkanıdır, jokeyi E. Çankaya.
  • Amazing Touch: 2 yaşlı İngiliz atı, jokeyi A. Kurşun.
  • Playmaker: Günün favori atlarından biri olarak gösterilen safkan, jokeyi Gökhan Kocakaya ile yarışacak.

İstanbul’da koşular Veliefendi Hipodromu’nda yapılacaktır. Günün en heyecanlı yarışı olarak IFHAR Uluslararası Kısa Vade 9 Koşusu öne çıkıyor.

Ankara Hipodromu

Ankara’da ise toplam 9 yarış yapılacak. Bu hipodromda yarışlar 14:00‘te başlayacak ve son yarış saat 18:00‘de koşulacak. Ankara’da öne çıkan bazı yarış atları:

  • Mahinurum: Jokeyi Elin Hedman ile yarışacak olan 5 yaşındaki safkan.
  • Cebealp: 5 yaşında Arap safkanı, Tereza Grbavcicova tarafından yarışa çıkarılacak.

Ankara yarışları Ankara 75. Yıl Hipodromu’nda düzenlenecektir.

Uluslararası Koşular

Bugün ayrıca, dünyanın farklı bölgelerinde de heyecan verici koşular gerçekleşiyor:

  • Haydock Park (Birleşik Krallık): İlk koşu saat 15:50‘de başlayacak.
  • Turffontein (Güney Afrika): Son koşu saat 16:50‘de sona erecek.
  • Kentucky Downs (ABD): İlk koşu 20:40‘da, son koşu 00:55‘te yapılacak.

Günün koşuları sadece yerel değil, küresel çapta da büyük bir ilgiyle takip ediliyor. Türkiye Jokey Kulübü (TJK) tarafından açıklanan programlara göre yarışlar, gün boyu merakla beklenen at ve jokeylerin mücadelelerine sahne olacak.

7 Eylül 2024 At Yarışları: Heyecan Dolu Koşular ve Detaylar
7 Eylül 2024 At Yarışları: Heyecan Dolu Koşular ve Detaylar
7 Eylül 2024 At Yarışları: Heyecan Dolu Koşular ve Detaylar
7 Eylül 2024 At Yarışları: Heyecan Dolu Koşular ve Detaylar
7 Eylül 2024 At Yarışları: Heyecan Dolu Koşular ve Detaylar
7 Eylül 2024 At Yarışları: Heyecan Dolu Koşular ve Detaylar

WhiteBIT Türkiye Yönetim Kuruluna Emre Yetişkin atandı

Türkiye kripto ekosistemini ilgilendiren yeni atama haberi, Avrupa merkezli borsadan geldi. 2022’den bu yana Türkiye’deki kullanıcılara hizmet veren ve Türkiye pazarına özel uygulamalarını Mart 2024’te yayına alan Avrupa’nın lider borsası, Türkiye operasyonlarına liderlik edecek ismi belirledi.

Kripto regülasyonunun netleşmesiyle Türkiye pazarında faaliyet gösteren küresel kripto para borsaları da ülkemizdeki yapılanmalarını tamamlamaya başladı. Bu kapsamda son haber, 2022’den bu yana Türkiye’deki kripto para yatırımcılarına hizmet veren Ukrayna merkezli, Avrupa’nın lider kripto para borsası WhiteBIT’ten geldi. WhiteBIT, Türkiye operasyonlarının liderliği için Emre Yetişkin’i Yönetim Kurulu Başkanı olarak atadığını duyurdu.

Fintek ve blokzinciri teknolojilerinde derin bilgi birikimi

Yapılan açıklamada, finansal teknolojiler ve blokzinciri teknolojisi alanlarında derin bir bilgi birimi ve deneyime sahip Emre Yetişkin’in, WhiteBIT Türkiye’nin büyümesine ve gelişimine öncülük edeceği belirtildi.

WhiteBIT Türkiye’deki görevi öncesinde stratejik iş geliştirme, güvenlik standartları, regülasyon uyumu ve bankacılık entegrasyonları gibi kritik alanlarda başarılı projelere imza atan, Türkiye’deki yapılanmasına 2022 itibarıyla başlayan WhiteBIT’in Türkiye’deki bankalarla entegrasyon süreçlerini yöneten ve Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) lisanslama süreçlerine liderlik eden Emre Yetişkin’in, WhiteBIT’in Türkiye’deki operasyonlarını daha da ileriye taşımak için stratejik liderlik rolü üstleneceği vurgulandı.

Sermaye Piyasası Kurulu’na ilk başvuran hizmet sağlayıcılardan

Atamaya ilişkin değerlendirmelerini paylaşan WhiteBIT TR Yönetim Kurulu Başkanı Emre Yetişkin, “İki yıldır Türkiye kripto para ekosistemiyle doğrudan temas halinde olan, kullanıcı tabanını kazanan, Trabzonspor’la resmi kripto partnerliği kurmak gibi önemli stratejik anlaşmalara imza atan WhiteBIT Türkiye, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından toplanan ön başvuruya katılan ilk borsalardan biri oldu. Titiz ve şeffaf bir başvuru sürecinin ardından, SPK’nın lisanslı kripto varlık hizmet sağlayıcısı olmaya aday, faal borsaları listelediği Faaliyette Bulunanlar Listesi’nde yerini alan WhiteBIT Türkiye’nin, yerel finansal ekosistemle uyumunu sağlamak ve kullanıcılarına en güvenilir hizmetleri sunmak amacıyla yürüteceği çalışmalara liderlik edeceğim için heyecanlıyım” dedi.

Emre Yetişkin’in fintek, blokzinciri alanlarındaki deneyiminin yanı sıra iş geliştirme, regülasyon uyumu ve bankacılık entegrasyonları gibi konulardaki geçmiş deneyimlerinin, onu WhiteBIT Türkiye’nin büyümesi için kritik bir takım arkadaşı haline getirdiğini belirten WhiteBIT CEO’su Volodymyr Nosov, “Türkiye, yaygın kripto adaptasyonuyla WhiteBIT için her zaman stratejik bir pazar oldu. Emre Yetişkin’in üstleneceği görevle, stratejik bir pazardaki büyümeyi stratejik bir ekip arkadaşımıza emanet ediyoruz. Emre’nin liderliğinde WhiteBIT Türkiye’den gelecek yeni başarı haberlerini sabırsızlıkla bekliyoruz” ifadelerini kullandı.

En çok indirilen 5 uygulama arasında

WhiteBIT tarafından yapılan açıklamada Emre Yetişkin’in regülatif uyuma verdiği önem ve dijital varlık yönetimindeki uzmanlığının, şirketi Türkiye’deki kripto varlık ekosistemine en önemli katkıları sunan paydaşlardan birine dönüştüreceği belirtildi.

5 milyondan fazla kullanıcıya hizmet veren WhiteBIT’in Türkiye’deki yatırımcılara özel olarak geliştirdiği ve Mart 2024’te kullanıma açtığı WhiteBIT TR mobil uygulamalarının, hem regülasyon uyumu açısından stratejik bir adım hem de Türkiye’ye verilen önemin bir göstergesi olduğunun belirtildiği açıklamada, uygulamanın dört ay gibi kısa bir sürede App Store’da indirilen 5 büyük Türkçe kripto para borsası uygulaması arasına girdiği de hatırlatıldı.

Türkiye; “Olağanüstü Meşru Müdahale” durumuna geçmeli

“Büyük Harita Parçalanması” tehdidi Türkiye’ye yöneldi

Suriye’ye müdahale PKK/YPG sınırlarını da aşmak zorunda…

Coğrafyamız; Birinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı

büyük çöküşten

sonra, hiç bir zaman böyle bir

“harita parçalanması”

tehdidi ile yüz yüze kalmadı.

Batı’nın en zayıf olduğu

dönemde

en ağır saldırıların başlatılması

nasıl algılanabilir?
Bugün; Basra Körfezi’nden Kızıldeniz’e, Hint Okyanusu’ndan Akdeniz’e ve Karadeniz’e kadar, savaş ve savaş tehdidi bütün bölgelere, ülkelere yayıldı.

İki ihtimal var:

İsrail, bir daha böyle bir

fırsat

bulamayacağını, ABD seçimlerinden sonra işlerin zorlaşacağını bildiği için

“ne yaparsam kardır” fırsatçılığı

ile hareket e geçmiş olabilir. Belki de,

Batılı araçları

kullanabileceği

son dönemi yaşıyor çünkü.

BÜYÜK HARİTA PARÇALANMASINA DİKKAT! TEHDİT TÜRKİYE’YE DÖNDÜ.

Ya da

ABD ve Avrupa, İsrail’i bir “çekiç” gibi kullanıp,

Batı’nın küresel hakimiyetini bırakmamak için çıkaracağı

büyük savaşın ilk adımı

nı atmış olabilir. Bu haliyle mesele İsrail meselesinin çok ötesindedir.

Türkiye’nin bu yeni tehdidi, tehlikeyi algılaması da bu yöndedir.

Coğrafyamızdaki bütün ülkeler için asıl tehlike budur. Birileri savaşı yeniden bizim coğrafyaya taşımıştır.

Medeniyetlerin anavatanı, savaşların anavatanına dönüştürülmektedir.

11 Eylül sonrası

Irak işgali, Afganistan işgali, Suriye savaşı ve bölge genelinde yaşadığımız çatışmalar,

bugünkü duruma göre daha yerel, ülkelerle sınırlı nitelikte oldu. Ancak bunların tamamı aslında bugünkü

“büyük harita parçalanması”na giden yolda atılan sistematik ve kararlı adımlardan başka bir şey değildi.

OTUZ BEŞ YILDIR BİZE DAYATILAN BÜTÜN “GEREKÇELER” YALANDI…

Bu savaş ve işgallerin hepsi için yerel sebepleri üretildi. Bizler bu

“üretilen gerekçelerle”

tam anlamıyla uyutulduk. Öyle ki;

en “milli” görünen hükümetler bile, bölgesel işgal ve harita parçalanmasına uyumlu

kararlar, iç düzenlemeler yaparken ses bile çıkaramadık.
Çünkü mesele terördü,

Saddam’dı, El Kaide’ydi, Taliban’dı, Hamas’tı, Hizbullah’tı…

Türkiye dahil, bölge ülkelerinin tamamı, her sebep ve gerekçeye, kendi milli hedefleri için

uygun bir siyasi dil

üretebilmişti. Ya da bu dil

dayatılmıştı

. Bu çok büyük yanılsamaydı, ölümcül hataydı.

Ve bunlar bizi bugüne taşıdı.

Oysa 2003 Irak işgalinden bu yana ne yaşanmışsa, bugünkü “harita parçalanması” için planlanmış, ona göre uygulanmıştı.

Ülkelerin rejimleri, hükümet karakterleri, siyasi ve askeri kadroları

hep bu büyük hedefe göre dizayna dilmişti. Son

otuz beş yıl, hepimiz için yalan bir tarihin

hüküm sürdüğü dönem oldu.

İSRAİL VE ABD, PKK/YPG İLE SINIRIMIZA DAYANDI. SAVAŞ HARİTASINI ÖNÜMÜZE KOYDU.

Ve bugün artık savaşın bölgeselleşmesi ya da

“bölgesel savaş”

kavramını tereddütsüz kullanıyoruz. Gerçekten de durum tam da budur.

Artık İran, Suriye, Irak, Sudan, Yemen savaşın içinde.

Mısır her an Sina’da bir işgalle ve topyekûn bir terör salgınıyla yüz yüze.

Türkiye, son yüz yılda ilk kez Ortadoğu’daki çatışmaların bu kadar içinde.

Çünkü İsrail’in ABD ve Avrupa ile birlikte Gazze’de yürüttüğü Soykırım, hemen ardından Lübnan’a başlattığı işgal, Irak ve Suriye’de

PKK/YPG ortaklığı ile Türkiye sınırlarına kadar yayılmış bir savaş haritasını önümüze koydu.

İSRAİL’DEN TÜRKİYE SINIRLARINA KADAR HİÇ BİR ENGEL KALMADI…

Türkiye sınırından İsrail’e uzanan toprak parçasında onlar için hiçbir engel kalmadı. İran ve Rusya’nın

Suriye’deki varlığı bu yeni haritayı engelleme gücünden ve iradesinden yoksun. Suriye üzerinde planlanan

Davut Koridoru

bir hayal değil.
2003 Irak işgali sonrası oluşturulan

Çekiç Güç

ile, Suriye savaşında İran-Akdeniz arasında çizilen

Terör Koridoru

ile

Davut Koridoru

hep birbirinin devamıdır, tamamlayıcısıdır. O zaman da onları hep bir

hayal

olarak gördük.

Ulaşılamaz hedefler

gördük ve bugün tehdit
Türkiye’nin bütün Güney sınırlarını kapladı.

Hala bir şeyleri “hayal” olarak gösterenler,

doğrudan bu bölgesel tasarımın içinde yer alıyor demektir.

15 TEMMUZ SONRASI “BÜYÜK İRADE” ACİL HAREKETE GEÇMELİ.. ARTIK HİÇBİR ŞEY HAYAL DEĞİL.

Eğer Türkiye, 15 Temmuz sonrası kendine gelip, terör koridorunu parçalayıcı müdahaleler yapmasaydı

biz tam da bugün, Türkiye-Suriye sınırının Kuzey’inde, Türkiye topraklarında “Koridor” tartışmalarıyla felç edilmiş olacaktık.

Ülke savunmasını sınırlarımızda değil,

Anadolu içlerinde, şehirlerimizde

kurmaya çalışıyor olacaktık.
Ertelediğimiz, ihmal ettiğimiz,

“içerideki ortaklar”

eliyle hareketsiz bırakıldığımız her şey, bu

bölgesel savaşı yarın Anadolu içlerine, şehirlerine, sokaklarına taşıyacaktır.

Artık “hayal” dediğimiz her şeyin, çok hızlı bir şekilde gerçeğe dönüştüğü bir çağdayız.

Anlık ihmallerin bile milletlere çok büyük bedeller ödeteceği zamandayız.
Bu yüzden;

15 Temmuz sonrası kendini ortaya koyan büyük irade

nin hiçbir

zaaf ve tereddüde mahal vermeden

yoluna devam etmesi, yapılması gereken hiçbir şeyin

bir gün bile ertelenmemesi

olağanüstü önemdedir.

Aksi intihardır

, coğrafya parçalanmasıdır.

BİR “İHMAL” ANADOLU’YU TEHLİKEYE ATAR. KALICI MÜDAHALE İÇİN SON KARAR ZAMANI.

Çünkü artık ülkelerin sınırlarının koruma kalkanı oluşturması bundan sonra hiçbir şekilde mümkün olmayacak. Dolayısıyla

büyük hesaplaşmaların mutlaka sınırların çok ötesinde yapılması

gerekir.
Türkiye’nin

Libya, Karabağ, Somali, Balkanlar, Basra Körfezi

ve

Afrika

’nın birçok ülkesindeki

askeri varlığı bu aklın göstergesidir.

Biz buna

“tarih yapıcı, coğrafya inşa edici imparatorluklar aklı”

diyoruz. Yüzyıllara dayanan siyasi genetik diyoruz.
Öyleyse, İsrail’den kuzeye doğru gelen işgal, Doğu Akdeniz’de, Ege’de, Rum Kesimi’nde Türkiye’yi hedef alan askeri yığınak

bu iradeyi Suriye’de acilen hareket geçmeye mecbur bırakır.

Tam da bu dönemde,

bir kez daha yaşanacak ihmal, Anadolu’yu büyük tehdit altına sokacaktır.

Türkiye, Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir zaman böyle bir

“varoluşsal hesaplaşma”

ile yüzleşmedi. Ancak yüzleşeceğini bildiği için coğrafyanın geniş sınırlarına açıldı,

tehditleri Anadolu’dan uzaklaştırdı.

Ama Suriye ve Güney sınırı

en zayıf alan

olarak kaldı.

Terör Koridoru

’nu ve

Davut Koridoru

’nu etkisizleştirecek

kalıcı müdahale

artık ertelenemez hale gelmiştir.

Hiçbir siyasi öncelik, hiçbir iç politik hesap

bu bölgesel büyük kuşatmanın, küresel güç kaymalarının yol açtığı çatışmaların üstünde

değildir, olamaz.

TÜRKİYE “TERÖRLE MÜCADELE” KAVRAMINI ACİLEN TERKETMELİ

Türkiye, Suriye’ye yönelik müdahalelerinde

“terörle mücadele” kavramını acilen terk etmelidir.

Zira bu kavram

zihinleri, ufku,

yapılması gerenleri

sınırlamaktadır

.

“Terörle mücadele” son otuz beş yıldır bize dayatılan yalanların son halkasıdır.

Suriye’deki durumun terörle alakası yoktur. Bölgesel harita savaşlarının parçasıdır ve bütün Batılı ülkeler bu işin içindedir.

Türkiye, Suriye’ye yönelik müdahalelerinde PKK ve YPG’nin ötesini düşünmek zorundadır.

Bunu düşünmez, orada kalırsa tehdidi önlemede başarısız olacaktır.

PKK/YPG İsrail ve ABD’nin Türkiye’ye karşı kullandığı bir şantaj,

bir silahtır sadece. Bu yüzden

PKK/YPG’yi vurmak İsrail’i vurmaktır.

Gazze’deki soykırıma verilecek güçlü bir cevaptır.

SURİYE’YE MÜDAHALE PKK/YPG SINIRLARINI AŞMAK ZORUNDA..

Ancak, bölgenin tamamını yok etmeye ayarlı tehdit İsrail ve ABD’nin bölgesel planlamalarıdır. Türkiye’nin kendi varoluşu, bölgenin istikrarı için

mücadele etmesi, engellemesi, pozisyon alması gereken durum,

bu tehdide karşı adımlar atmaktır.
Bu yüzden de

Suriye’deki müdahale PKK/YPG sınırlarını aşmak zorundadır.

Halep ve kuzeyini tamamen güven altına alacak adımlardır. Çünkü

PKK/YPG bitse bile tehdit,

Güney’den, Doğu Akdeniz’den ve
Batı’dan

gelmeye

devam edecektir.
Bugünkü büyük hesaplaşma,

Birinci Dünya Savaşı sonrası en büyük hesaplaşmadır.

Son yüz yılda böyle bir durum söz konusu bile olmadı. Çünkü devletler zayıftı,

Batı hakimiyeti ve baskısı korkunç boyuttaydı,

zihinler tam anlamıyla felç edilmişti.

OLAĞANÜSTÜ MEŞRU MÜDAHALE!

Ama bugün,

küresel güç kaymaları Batı’yı zayıflatıyor.

Güç başka iklimlere kaşıyor. Türkiye de bunlardan biri. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana en güçlü dönemini yaşıyor.

Bu güç birikimi sadece savunma alanında büyük sıçrama ile sınırlı değil. İmparatorluklar aklının bugüne taşınmasının verdiği idrak,

olağanüstü ve Türkiye bütün bunların tamamını yapabilecek güçte.

Güç kendi alanımıza kaymışken, tarihin bu büyük fırsatı asla heba edilmemeli.

Çünkü bizler, büyük imparatorlukları hep bu fırsatları ertelemediğimiz,

ıskalamadığımız

için kurabildik. Yine aynı

tarih sıçramasının

tam ortasındayız. Yeter ki, bizi içeriden durduracak

“güzel teklifler”

e bu sefer de kanmayalım.
İsrail’in Gazze ve Lübnan’la başlattığı tehdit çok ciddi. Ve bu tehdit şuan

tam sınırımıza

dayanmış

durumda. Öyleyse

ölümcül kararlar

verme zamanı gelmiştir.

Tarihin dönüşü

, Türkiye’nin vereceği bu kararlarla şekillenecektir.

Türkiye olağanüstü meşru müdafaaya geçmek zorunda!

NOT:

Bir süre ara verdik. Bundan sonra haftada iki gün Yeni Şafak’ta yine birlikte olacağız. Yeni Şafak’ın bu zarif desteğine müteşekkirim. Coğrafyamızdaki ve dünyadaki gelişmeleri çok daha ayrıntılı, dikkatle analiz edip tartışacağız. Konuşacak çok konu, söylenecek çok söz var.

Özgür Özel, memleketi Manisa’da fener alayına katıldı

Özel, Manisa Valisi Vahdettin Özkan, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek ve protokol üyeleriyle Hakkı İplikçi Parkı’ndan başlatılan fener alayına katıldı.

Gazetecilere açıklama yapan Özel, gün boyunca Ankara’daki törenlerde Cumhuriyet Bayramı coşkusuna şahitlik ettiğini, aynı coşkuyu memleketi Manisa’da da görmekten büyük memnuniyet duyduğunu söyledi.

Türkiye’deki herkesin bugün Cumhuriyet Bayramı coşkusuyla teröre en güçlü yanıtı verdiğini vurgulayan Özel, “2 gün önce bütün vatandaşlarımıza çağrıda bulunmuştum. ‘Terör bizi sindirmeye ve korkutmaya çalışıyor. Teröre karşı en güzel cevap, bu bayrama böyle yüksek bir katılımdır.’ demiştim. Bugün Ankara’da yüzbinler, milyon oldu ve Anıtkabir’e aktı. Memleketim Manisa’yı da böyle görmek, benim için gurur verici. Hem bu ülkenin dışardaki düşmanları hem de Atatürk’ün emanetine gerekli saygıyı göstermeyen cumhuriyet düşmanları, en iyi cevabı bugün milletten aldılar. Türkiye, çok güçlü bir devlettir, yıkılmaz, dimdik ayaktadır. Ne teröre ne korkuya teslim olmayacağız.” dedi.

Özel ve beraberindekiler, fener alayının ardından beraberindekilerle Cumhuriyet Meydanı’nda Fazıl Say ve Serenad Bağcan’ın sahneye çıkacağı konser alanına geçti.

Konser öncesi sahneye çıkarak Manisalıları selamlayan Özel, Türkiye’nin geçen hafta 5 canını terör saldırısında şehit verdiğini hatırlatarak, “Mitingler iptal edilsin, Cumhuriyet Bayramı kutlamaları iptal edilsin’ denildiğinde şunu söyledim. Hayır aksine, inadında yapacağız ve kutlayacağız. Türkiye’nin dışardaki düşmanları da görsün, Atatürk’ün emanetine sahip çıkmayan cumhuriyet düşmanları da görsün. Ne terörden ne bir başkasından, ne terör ne korkuya teslim oluyoruz. Biz Türkiye Cumhuriyeti’ni ve memleketimizi çok seviyoruz.” diye konuştu.

Konuşmasının ardından Özgür Özel ve beraberindekiler, Fazıl Say ile Serenad Bağcan’ın konserini dinledi.

patronlardunyasi.com

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’dan 29 Ekim mesajı

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na ilişkin bir mesaj yayımladı. Yayımlanan mesajda Recep Tayyip Erdoğan övgüsü dikkatlerden kaçmadı.

Uçum 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na ilişkin sosyal medya hesabından şu mesajı yayımladı:

“Cumhuriyet Bayramı’nız kutlu olsun. 101 yıl önce bugün Atatürk’ün kurucu lideri olduğu ve büyük bedeller ödeyerek elde ettiğimiz Cumhuriyet ile yeni bir kuruluş sürecine girdik. 101 Yıllık Cumhuriyetimiz kurulduğundan beri sürekli emperyalizmle ve her türlü iç ve dış aparatıyla mücadele içindeyiz. Bu 101 yılda acılarla örülü bir dönüşüm ve değişim yaşadık. Kuruluşumuz 21. yüzyılda Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde yeni bir aşamaya geçti.

“ATATÜRK’ÜN ÜLKE LİDERLİĞİ ERDOĞAN’LA İHYA OLDU”

Atatürk’ün pratiği ve vizyonu olan ülke liderliği, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ihya oldu ve anayasal bir kuruma, devlet başkanlığına dönüştü. İnanıyoruz ki kurucu liderimiz Atatürk’ün başlattığı, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilanıyla en büyük aşamalarından birinin gerçekleştiği, demokrasiyle, hak ve özgürlükler sistemiyle geliştirdiğimiz ve halen daha devam eden kuruluşumuzu başarıyla tamamlayacağız. Kesintisiz süren kurtuluş mücadelemizi ise kesin zafere ulaştıracağız.

“TERÖRSÜZ TÜRKİYE”

Terörsüz ve şiddetsiz Türkiye hedefine ulaşacağız. İnanıyoruz ki tam bağımsız milli devlet, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak antiemperyalist milli devletlerle birlikte gerektiğinde antiemperyalist dünya koalisyonuna öncülük ve liderlik ederek küresel emperyalizme karşı insanlığın hak, adalet, özgürlük ve vicdan savaşını kazanacağız. Savaşsız ve sömürüsüz bir dünya için sonuna kadar mücadele edeceğiz. Yaşasın Cumhuriyet yaşasın tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti devleti. Yaşasın Türkiye.”

patronlardunyasi.com

TürkTraktör 3.çeyrek finansal sonuçlarını açıkladı

Türkiye otomotiv sektörünün faaliyetteki en köklü üreticisi TürkTraktör, 2024 yılı üçüncü çeyrek finansal sonuçlarını açıkladı. TürkTraktör yılın ilk dokuz ayında 34 bin 131 adet traktörü banttan indirirken, Türkiye’deki traktör üretiminin yüzde 60’ını, ihracatının ise yüzde 79’unu karşıladı. TürkTraktör’ün 2024 üçüncü çeyrek finansal verileri doğrultusunda net kârı 5,1 milyar TL, toplam cirosu 49,6 milyar TL, şirketin faaliyet kâr marjı ve FAVÖK marjı ise sırasıyla yüzde 15,2 ve yüzde 17,7 olarak gerçekleşti.

TürkTraktör, 2024 yılının geride kalan 9 aylık bölümünde yurt içi pazara 24 bin 310 adet traktör satışı yaparken, ihracatta ise 10 bin 870 adede ulaştı. Türkiye traktör pazarı ise üçüncü çeyrek itibarıyla geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 18,3’lük daralmayla 46 bin 956 olarak gerçekleşti. Eylül sonu itibarıyla Türkiye traktör pazarında iki markası ile toplam yüzde 47,1 payı olan TürkTraktör, liderliğini kesintisiz olarak yaklaşık 18 yıldır sürdürüyor.

Üçüncü çeyrek finansal sonuçlarını değerlendiren TürkTraktör Şirket Lideri Matthieu Séjourné, “Tarımı ve şehirleri geleceğe hazırlama amacımız doğrultusunda çalışmalarımızı hız kesmeden sürdürürken, finansal sonuçlarımız da ortaya koyduğumuz emeği en güzel şekilde özetliyor. Üçüncü çeyrek itibarıyla Türkiye’deki traktör üretiminin yüzde 60’ını, ihracatının ise yüzde 79’unu karşılamaktan gurur duyuyoruz. Pazarın geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 18’in üzerinde daraldığı böylesine zorlu bir ortamda bu sonuçları elde etmek çok daha kıymetli. Yıl sonuna doğru güçlü adımlarla ilerlerken, gururla kutladığımız 70. yılımızı da liderliğimizi koruyarak tamamlayacağımıza yürekten inanıyorum. Bu sonuçları elde etmemizi sağlayan TürkTraktör ailesine, ürünlerimizi tercih eden çiftçilerimize ve tüm paydaşlarımıza teşekkür ediyorum” dedi.

Şimşek ve Karahan’dan enflasyon müjdeleri

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ekonomiye ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Şimşek, enflasyonun ne zaman tek haneli sayıya düşeceğini açıkladı.  Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Fatih Karahan, Washington’da gerçekleştirdiği “Türkiye’de Enflasyon Görünümü” başlıklı sunumunda, “Dezenflasyon süreci doğru yolda ilerliyor.” dedi.

Şimşek, Brookings Enstitüsü’nde geçekleştirilen etkinlikte, Türkiye’nin ekonomik görünümüne ilişkin detaylı bir sunum yaptı. Türkiye ekonomisinde yaşanan olumlu gelişmeleri anlatan Şimşek, “2026’nın sonunda enflasyonun tek hanelere düşmesini öngörüyoruz. Enflasyon, uyguladığımız programa yanıt veriyor.” dedi.

Enflasyonun baz etkisinin ötesinde düşüş kaydedeceğini vurgulayan Şimşek, “Para politikasının gecikmeli etkisi devreye girmeye başladı. Negatif mali itki ve daha destekleyici gelirler politikası dezenflasyon sürecini hızlandıracak. Firmaların fiyatlama davranışı iyileşmeye başladı.” diye konuştu.

Bakan Şimşek, Türkiye’nin güçlü büyümeyi sürdürebilmesi için fiyat istikrarına ihtiyacı olduğunu, büyüme ile enflasyon arasında bir çelişki olmadığını söyledi.

Cari açıktaki daralmaya işaret eden Şimşek, “Petrol ve doğal gaz üretimindeki artış, enerji dönüşümü ve aktif sanayi politikalarıyla cari dengedeki iyileşmeyi kalıcı hale getiriyoruz. Bu sayede hem rezerv birikimine katkı sağlayacak hem de dış borcun milli gelire oranını düşüreceğiz.” dedi.

Fatih Karahan ise “Türkiye’de Enflasyon Görünümü” başlıklı sunum gerçekleştirdi. “Dezenflasyon süreci doğru yolda ilerliyor. Temel enflasyon trendi gerilemeye devam ediyor.” diyen Karahan, hizmet enflasyonu ve yönetilen fiyatların dezenflasyonun hızını sınırladığını aktardı.

Karahan, geriye dönük endeksleme kapsamındaki kalemlerin hizmet enflasyonunu artırdığını söyledi.

Öncü göstergelerin kira enflasyonunda aşağı yönlü bir trend olduğunu ortaya koyduğunu dile getiren Karahan, şirketlerin fiyatlama davranışlarının iyileşmeye devam ettiğini belirtti.

Ani fiyat değişimlerinin görülme olasılığının azaldığını bildiren Karahan, reel sektörün enflasyona ilişkin beklentilerinin iyileşmeye devam ettiğini vurguladı.

Karahan, ekonomik aktivitenin yavaşladığını da aktardı. İç talebin yavaşlamayı sürdürdüğüne işaret eden Karahan, 12 aylık enflasyon beklentilerinin gerilemeye devam ettiğini kaydetti.

Evren Balta: Amerikan seçimlerini kimin kazanması Türkiye için daha hayırlı olur?

Amerikan seçimlerine yalnızca bir hafta kala, kimin kazanacağı belirsizliğini koruyor. Seçimin sonucunu, kritik öneme sahip yedi eyaletin hangisine gideceği belirleyecek. Bu eyaletlerde şu an ne Kamala Harris ne de Donald Trump net bir üstünlük elde etmiş durumda. Ancak geçmiş seçim verileri incelendiğinde, özellikle kamuoyu yoklamalarının Demokrat aday için açık bir fark göstermediği durumlarda, Trump’ın kazanma olasılığının arttığı biliniyor.

Zira anketler Trump’ın gerçek destek oranını tahmin etmekte zorlanıyor. Bunun birkaç nedeni var. İlk olarak, Trump seçmenleri Trump’a olan desteğini açıkça ifade etmekten çekiniyorlar. “Utangaç Trump seçmeni” olarak adlandırılan grupların tercihlerini gizlemesi nedeni ile Trump’ın anketlerde destek oranı olduğundan düşük çıkabiliyor. Trump destekçilerinin yoğunlukla kırsal ve küçük bölgelerde yaşaması ve bu bölgelerin anketlerde daha az temsil edilmesi de yanılgıya neden oluyor. Katılım oranının tahmin edilememesi ve sürekli değişiklik göstermesi ise anketlerin yanılmasının bir başka nedeni. Son olarak, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi, pek çok kararsız (olduğunu söyleyen) seçmen var ve bu seçmenlerin sandığa gittiklerinde nasıl davranacağını kestirmek zor.

Hülasa, gelecek hafta Amerika’yı bundan sonra kimin yöneteceğini bilmiyoruz. Peki kimin yönetmesini istiyoruz? Bu sorunun Türkiye’yi hangi coğrafyanın bir parçası olarak gördüğünüzle doğrudan ilgili. Türkiye’nin çıkarlarının hangi coğrafyanın çıkarları ile iç içe olduğunu düşündüğünüzle de…

Bir eşik devlet olarak Türkiye

Türkiye bir ‘eşik devlet’; Avrupa ile Orta Doğu arasındaki sınırında yer alan, her ikisinin de farklı yönlerini bünyesinde barındıran ancak hiçbirine tam olarak ait olmayan bir ülke. Bu arada olma durumu, Türkiye’nin her iki kimliği de üzerinde taşımasına ve siyasal önceliklerine bağlı olarak farklı dönemlerde farklı kimliklerini diğerinin önüne geçirebilmesine imkân tanıyan bir durum.

Benim büyüdüğüm Türkiye’de öne geçen, arzu edilen kimlik Batı kimliğiydi. Ancak yaşam sürem boyunca bu bakış açısı önemli ölçüde değişti; bugün Türkiye, Orta Doğu kimliği daha sık vurgulanan, Orta Doğu çatışmalarının tam ortasında konumlanan, bir Orta Doğu ülkesi (de).

Türkiye’nin bu ikili coğrafyası ve kimliği onu Avrupa ve Ortadoğu’da devam eden iki küresel çatışmanın, yani Ukrayna ve Gazze savaşlarının, ana aktörlerinden biri haline getiriyor. Bu iki savaşın gidişatını ise Amerikan seçimlerinin sonucu önemli ölçüde etkileyecek.

Bu anlamda, Türkiye seçmenleri, tıpkı Avrupa ve Orta Doğu ülke seçmenlerinin pek çoğu gibi, ABD başkan adaylarının dış politikalarının nasıl şekilleneceğinden doğrudan etkilenecekler. Ancak tıpkı Amerikan seçmenleri gibi herkes aynı şekilde etkilenmeyecek. Zira Amerika’nın içindeki kutuplaşmanın yansımaları küresel ölçekte de var.

Kendini Avrupa’ya yakın hisseden bir Türkiye, Trump’ın seçilmesinden kaygı duyabilirken, Orta Doğu’ya yakın hisseden bir Türkiye aynı kaygıyı taşımayabilir. Ya da belki bu iki kimlik arasındaki sınır artık o kadar belirgin değildir?

Avrupa’daki Türkiye

Kendini Avrupa coğrafyasında gören bir Türkiye, NATO ve transatlantik güvenliğe bağlı, çok taraflı bir Amerika’ya daha fazla ihtiyaç duyan bir Türkiye. Böyle bir Türkiye Trump’ın Rusya’ya karşı uzlaşmacı yaklaşımından endişe duyacaktır. Rusya’nın Ukrayna savaşından bir zafer hissi ile çıkmasını arzu etmeyecektir. Böylesi bir zaferin kendisini Karadeniz’de Rusya karşısında daha güçsüz hale getireceğini düşünecektir.

Üstelik Trump’ın kazanması, NATO’nun zayıflaması ve işlevselliğini yitirmesi anlamına da gelecektir. Bu durum ulusal savunmasının büyük bir bölümünü Avrupa güvenliğine ve NATO’ya dayandıran Türkiye’nin daha güvensiz hissetmesine de neden olabilir.

Kuşkusuz Trump’ın kazanması sadece dış politika yöneliminden de ibaret olmayacaktır. Olası bir Trump zaferi dünyada yükselen radikal sağın gündemiyle de uyumlu olarak, kültür savaşlarının güçlendiği ve kadınların temel haklarının kısıtlandığı bir döneme yol açacak; ABD’nin otoriterleşmesi ise dünya genelindeki demokratik mücadeleye zarar verecektir.

Demokratik normlara bağlı kalmak isteyen Türkiye’nin bir kesimi, Trump’ın olası bir zaferinin yaratacağı demokratik gerilemeden ciddi endişe duyacaktır. Bu zafer, demokratik aktörlerin mevcut mücadelelerini daha da zorlaştıracak ve onları daha sert baskılarla karşı karşıya bırakacaktır. Kısacası kendini Avrupa’da gören bir Türkiye’nin olası bir Trump zaferi ile “depresyona” girmesi kaçınılmaz.

Ortadoğu’daki Türkiye

Ancak kendini Avrupa’da gören Türkiye’nin aksine, Orta Doğu’da gören Türkiye’nin, Trump zaferi nedeniyle ciddi bir moral bozukluğu yaşayabileceğini söyleyebilir miyiz? Bu sorunun yanıtı pek çok nedenden dolayı “hayır” olacaktır.

Her şeyden önce İsrail’in Gazze’deki savaşının Biden yönetimi tarafından desteklendiği, hatta mümkün hale getirildiği yönündeki ortak düşünce bu soruya “hayır” yanıtı verilmesi olasılığını güçlendiriyor. Zira Biden hükümeti bir yandan Netanyahu hükümetini sınırlamaya çalıştığını söylerken, bir diğer yandan Netanyahu hükümetinin cebini bugüne kadar görülmemiş bir askeri yardımla doldurup, sırtını sıvazladı.

Bir türlü kendisi ile Biden arasına mesafe koyamayan ve İsrail konusunda net bir tutum takınamayan Harris yönetiminin Biden’ın Gazze’deki politikalarını sürdürmesi de muhtemel. Dünyanın hangi coğrafyasından bakarsanız bakın Harris Netanyahu’ya karşı sözünü geçiremeyecek zayıf bir izlenim veriyor. Ancak bu izlenim (ve olasılık) Ortadoğu coğrafyasından bakanlar için çok daha büyük bir problem.

Öte yandan, Trump yönetimi elbette Filistin yanlısı değil. Ancak İbrahim Anlaşmalarına aracılık eden ve Orta Doğu’nun otoriter rejimleri ile işlevsel ilişkiler sürdüren Trump bu rejimlerin pek çoğu için bir kâbus da değil.

Değil çünkü Ortadoğu coğrafyasında Trump güçlü bir lider olarak görülüyor. Öngörülemezliği, öngörülemezliğin sıklıkla güç anlamına geldiği bir bölgede gücünün ana unsuru. Üstelik maskülen tarzı ve kişisel diplomasiye verdiği önem otoriter liderlerde ciddi bir yankı buluyor. İkincisi, Trump hem müzakere edilebilir hem de Netanyahu hükümeti üzerinde nüfuz kullanabilecek biri olarak görülüyor. Biden/Harris yönetimin aksine, gerektiğinde İsrail’e karşı sınır koyabileceği ve İsrail’in bu sınıra uyma ihtimalinin daha yüksek olduğu düşünülüyor.  Üçüncüsü, İran’a yönelik şahin politikaları (nükleer anlaşmadan çekilme, sert yaptırımlar uygulama vs) özellikle Körfez ülkelerinin bölgesel öncelikleriyle uyumlu.

Demokrasi ve çok taraflılığın en önemli endişeler olmadığı, bunun yerine kişisel bağlar, ikili çıkarlar ve pragmatik ittifakların ön planda olduğu bir bölgede olası bir Trump zaferinin depresyona yol açmayacağını söyleyebiliriz. Ancak hiç kimse de kendi kaderini artık Amerika’nın iç politikasına bağlamak istemiyor ve kim gelirse gelsin ilişkilerini devam ettirmek istiyor.

Yazının tamamı burada.

Otomotivde ve uçak sanayiinde kusursuz üretime doğru gidiyoruz

Necmi ÇELİK

İsveç merkezli sensor, yazılım ve otonom teknolojiler şirketi Hexagon satınalma ve birleşmelerin yanı sıra odaklı yeni büyüme vizyonu sayesinde bugün küresel bir şirkete dönüşmüş durumda.Hexagon Türkiye Genel Müdürü Koray Alpaslan, Hexagon’un dünyada Airbus ve NASA, Ford, Tesla, Johnson & Johnson, LG ve otomotivde BYD, Cherry, Audi, Volkswagen Grup gibi birçok şirkete hizmet verdiğini, Türkiye’de ise otomotiv ve uçak sanayi başta olmak üzere Türk sanayisinin önemli bir bölümünde Hexagon teknolojilerinin kullanıldığını belirtiyor. İFM’de Kalite Fuarı sırasında görüştüğümüz Koray Alpaslan’ın DÜNYA Gazetesi’nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle oldu:

Hexagon kurumsal yolculukta hangi aşamada bulunuyor?

Hexagon kelime olarak altıgen anlamına geliyor. Kısacası birçok mühendislik ve tasarım alanında kullanılan geometrik bir şekil. Şirketimiz Hexagon 50 ülkede yaklaşık 24 bin 500 çalışan ile faaliyet gösteren, Nasdaq ve Stockholm borsalarında işlem gören, 5,4 milyar euro ciroya sahip sensör, yazılım ve otonom teknolojilerini birleştiren dijital gerçeklik çözümlerinde dünya lideri olan bir markadır. Hexagon halihazırda 5 farklı iş kolunda (Asset Lifecycle Intelligence, Autonomous Solutions, Geosystems, Safety, Infrastructure & Geospatial ve Manufacturing Intelligence) faaliyet gösteriyor. Burada üzerine konuştuğumuz alan ise Üretim Zekâsı veya Manufacturing Intelligence. Hexagon, metroloji yani ölçüm cihazları alanında benzersiz çözümler sunan bir şirket.

Türkiye’de 40 kişilik ekip

Hexagon Türkiye hakkında bilgi verebilir misiniz?

Hexagon Türkiye, 2007 yılında başarılı iş geliştirme faaliyetleri ve Türkiye pazarında tespit edilen önemli potansiyel doğrultusunda ana şirketinin aldığı stratejik bir kararla faaliyetlerine başladı. Şirketin Türkiye’deki kuruluşu, mevcut bir iş ortağının satın alınması ve tüm ekibinin Hexagon’a entegrasyonu yoluyla gerçekleşti. Böylece devam eden faaliyetler ve gelecek için sağlam bir temel atıldı. Türkiye’de toplamda 40 kişilik bir ekiple çalışıyoruz.Ankara ve Bursa’da yerleşik ofis ve laboratuvarlarımız bulunuyor. Satışını gerçekleştirdiğimiz cihazlarımıza yönelik kalibrasyon hizmeti sunuluyor. Türkiye’de güncel olarak 2000’in üzerinde makinemiz mevcut ve bunların yarıya yakını taşınabilir sistemlerden oluşuyor. Laboratuvarlarımızda bu makinelerin yurtdışına gönderilmesine gerek kalmadan tüm hizmetler verilebiliyor. Otomotiv, havacılık, savunma başta olmak üzere genel üretim, elektronik, medikal ürün sektöründe bu makineler kullanılıyor. Türkiye’de bizim makinelerimizin genel pazar hacminin 40-45 milyon euro arasında olduğunu tahmin ediyoruz.

Hangi sektörlere hitap ediyorsunuz?

9 binden fazla çalışanı bulunan Hexagon MI (Üretim Zekâsı) bölümü, otomotiv, havacılık, savunma ve genel üretim sektörleri gibi alanlarda faaliyet gösteriyor. Metroloji alanında belki de sadece bize özgü olacak şekilde bütün sektörlere yönelik geniş bir ürün gamımız var. Optik veya lazer teknolojilerimizle, koordinat ölçüm makinelerimizle hem saç telinin 1/100’üne denk gelecek mikron seviyesinde hem de bir geminin otomobilin veya uçağın tamamını ölçebilecek büyüklükte çözümler sunuyoruz.

CERN laboratuvarında lazer tarayıcılar

Müşterileriniz arasında kimler var?

Hem ulusal hem de global ölçekte, sektörünün öncü ve tanınmış şirketleri müşterilerimiz arasında yer alıyor. Örneğin Airbus, Volvo, Ford ve ilaç sektöründe yer alan Bayer var. Ayrıca dünyadaki en önemli bilim merkezlerinden CERN laboratuvarında da bizim lazer tarayıcılarımız kullanılıyor. Dünyada insanoğlunun yaptığı en büyük makine CERN’de yer alan dairesel parçacık hızlandırıcıdır. Orada teknolojimizin kullanılması bizim için gurur kaynağı. Ayrıca SpaceX, BMW, Türkiye’ye yeni yatırım yapmış olan BYD, Cherry, Audi, Volkswagen Grup markaları bizim teknolojilerimizi kullanıyor. Şu an ticari olarak kullanılan araçların yüzde 95’inde, dünyada mevcut bütün uçakların yüzde 90’ında ve hatta kullanılan bütün cep telefonlarının yüzde 75’inde Hexagon teknolojisi var. Hexagon’un sunduğu gerek yazılım gerekse donanım içeren çözümler bir şekilde günlük hayatımızda karşılık buluyor.

Hexagon’un gelecek vizyonu nedir?

Hexagon Türkiye, özellikle 2023’ten bu yana bir değişim içinde. Yurt dışında bu değişim daha önce başlamıştı. Sadece bir makine üreticisi olmanın ötesinde, müşterilerimizin konsept aşamasından üretime kadar tüm süreçlerini destekliyoruz. Bilgisayar destekli dizayn, mühendislik ve üretim çözümleri sunarak, üretim süreçlerini daha verimli ve hassas hale getiriyoruz. Hexagon, globalde 2030’a kadar her yıl yüzde 12 oranında büyümeyi hedefliyor. Bunun yüzde 3-5’lik bir kısmının satın almalarla gerçekleşmesi planlanıyor. Gelecekte, dijital dönüşüm ve yapay zekâ vizyonumuz doğrultusunda, üretim süreçlerini daha verimli ve akıllı hale getirmeye devam edeceğiz. Ayrıca, sürdürülebilirlik ve enerji verimliliği konularında yeni projeler geliştirmeyi hedefliyoruz.

Son 50 yılda üretim süreçlerinde ölçüm teknolojileri nasıl değişti?

Elbette her zaman üretim yapılıyordu. Ancak üretim hassasiyeti ve kontrolü farklıydı. En basitinden mikrometrelere bakacak olursak, mikron seviyesinde ölçen cihazlar geçmişte bu kadar hassasiyetle ölçemiyordu. Üretimin her alanında makine hassasiyeti artık oldukça önemli. Geçmişte bu kadar hassasiyetle ve tekrarlanabilir şekilde ölçemiyorken şu an neredeyse kusursuz bir ölçüm yapılabiliyor. Örneğin 10.5 mikron ölçüsünde üretilmesi gerekirken 10.3 mikron üretildiğinde uyarı veren ya da üreticinin bilgisi dahilinde onay veren ölçüm yazılımlarımız var. Yazılımların yanı sıra ölçüm işlemlerini gerçekleştiren sabit ve taşınabilir makinelerimiz de bulunuyor. Bu sistemler ve yazılımların olmadığı zamanlarda tahmin edersiniz ki; üretici firmaların işi oldukça zordu. Son 40-50 yılda bu noktada dünyada devasa bir ilerleme var. Teknoloji gittikçe olgunluk ve mükemmellik noktasına yaklaşıyor.

Artık her şeyin daha pratik hale geldiğini söyleyebilir miyiz?

Tabii ki. Mesela büyük bir ölçüm yapılması gerekiyor ve bunu ekipman, kablo bağlantıları nedeniyle fiziki olarak yapmak oldukça zor. Bu ölçümü artık kablosuz bağlantıyla kusursuz bir şekilde yapma ve verileri hızlı bir şekilde bilgisayar ortamında işlenebilir hale getirme imkanına sahibiz. Bir diğer önemli gelişme de Nexus sistemini kullanarak bulut tabanlı bir yapı ile muhtelif coğrafi bölgelerden alınan verileri, farklı ülkelerdeki uzmanların birlikte çalışabilir hale gelmesi. Microsoft, Amazon Web Services ve Nvdia gibi iş ortaklarımızla hayata geçirdiğimiz bu teknolojiyi önümüzdeki yıl Türkiye’de de müşterilerimizin hizmetine sunmayı planlıyoruz.

Kendi yapay zekamızı yarattık

Yapay Zekayı iş süreçlerinizde nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hexagon, yapay zekayı üretim süreçlerine erken aşamada dahil eden kuruluşlardan biridir. Öncelikle, bu teknolojiyi kullanmaya makine öğrenimi ile başladık. 2014 yılında ise bunu tüm süreçlerimize entegre ettik. Ardından, 2018’de derin öğrenme kavramını süreçlerimize ekledik. 2022’de ise üretken yapay zekayı entegre ettik ve bunu “Hexagon ChatGPT” olarak adlandırdık. Bu, açık kaynak versiyonundan farklı bir yapı; çünkü verilerimizin herkesle paylaşılmasını istemiyoruz.
Kısacası bize özel bir Hexagon ChatGPT geliştirdik. Bu sistemi, GitHub ve Nexus gibi destekleyici uygulamalarla bir arada kullanarak sektörel çözümler üretiyoruz. Günümüzde bugün birçok şirket cirolarının yüzde 6-8’ini AR-GE’ye ayırıyor. İlaç şirketlerinde bu oran yüzde 15’lere çıkabiliyor. Büyük teknoloji şirketlerinde ise bu oran yüzde 25’lere kadar yükselebiliyor. Biz Hexagon olarak satışlarımızın yüzde 15’ini AR-GE’ye ayırıyoruz. 610 milyon euroluk bir AR-GE bütçemiz var. Bu yaklaşım rekabetçi ortam içerisinde Hexagon’u sürdürülebilir ve güçlü kılıyor.