Kazanmanın Keyfini Çıkar! Hemen Tıkla, Şansa Kapı Aç!

Çin-ABD ticaret savaşı küresel ekonomiyi kasıp kavuracak

Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü, Çin’le ilişkilerde yeni gerilimin sinyallerini verirken, iki süper devin güç savaşının dünya ekonomisinde kökten değişime neden olabileceği konuşuluyor.

Trump, seçim kampanyalarında bile Çin’i hedef alırken, Çin ürünlerine yüzde 60’a kadar gümrük vergisi getireceğini söylemişti. Göreve başlar başlamaz da Kanada ve Meksika’dan ithal ürünlere yüzde 25, Çin’den ithal tüm ürünlere de başlangıç olarak yüzde 10 gümrük vergisi getireceğini duyurdu.

Küresel ekonomik krizler kapıda!

Trump, ilk başkanlık döneminde de Çin’e yönelik ağır gümrük vergileri getirmiş, Pekin yönetimi de benzer bir adımda bulununca iki ülke arasında ‘ticaret savaşı’ başlamıştı. Yeni dönemde bu savaşın daha da derinleşmesi beklenirken küresel ekonominin bu savaştan nasıl etkileneceği merak konusu. Uzmanlar birçok ülkede büyüme ve makro ekonomik dengelerin olumsuz etkileneceğini savunurken, küresel tedarik zincirinde ayrışmaya ve derin ekonomik sarsıntılara işaret ediyor.

ABD-Çin arasındaki ticaret savaşı

ABD ile Çin arasında bir ticaret savaşının başlangıcı olarak görülen gelişmeler, dönemin Başkanı Trump’ın, iki ülke arasında ticaret açığını ve Pekin yönetiminin rekabete aykırı sanayi teşvik politikalarını öne sürerek 2018 yılında Çin’den ithal edilen çelik ve alüminyum ürünlerine ilave gümrük tarifesi getirme kararıyla başladı.

Çin’in buna karşılık vermesi üzerine uluslararası kamuoyunda “ticaret savaşı” olarak adlandırılan, iki ülkenin yüz milyarlarca dolarlık dış ticaret alışverişleri için gümrük tarifelerini karşılıklı artırmasıyla tırmanan bir süreç yaşandı.

Taraflar, 2019’da ticari anlaşmazlıkları geçici olarak askıya almaya karar verirken, müzakereler sonunda 2020’de “Faz 1” olarak adlandırılan anlaşmayla tarife artışlarının bir bölümü rafa kaldırıldı. Anlaşmayla ABD, Çin’den 550 milyar dolarlık ithalatın 250 milyar dolarlık kısmı için gümrük vergilerini kaldırırken 300 milyar dolarlık kısmına yönelik tarifeleri sürdürdü.

Trump, Çin ile ekonomik rekabette, daha çok ABD aleyhine olan dış açığına odaklanan, dış ticaret kalemlerinde gümrük vergilerini artırma tehdidiyle Çin üzerinde baskı kurmaya çalışan bir yöntemi benimsedi.

Donald Trump döneminde ayrıca Çinli telekomünikasyon şirketi Huawei ve ZTE’ye getirilen kısıtlamalar, Çin ordusuyla bağlantılı şirketlere “Çin askeri şirketi” tanımlaması getirilerek yaptırım uygulanması, daha sonra Başkan Joe Biden döneminde teknoloji güvenliği alanındaki daha geniş kapsamlı tedbirlerin öncüsü oldu.

Ekonomik ayrışma

Trump’tan başkanlığı devralan Biden, önceki dönemdeki tarife artışlarını ve şirketlere yönelik kısıtlamaları muhafaza ederken, teknoloji alanında daha sistemli, korumacı ve ulusal güvenliğe odaklı bir yaklaşıma yöneldi.

Biden yönetimi, “yüksek çitli küçük bahçeler” olarak adlandırdığı stratejiyle, ABD’nin ulusal güvenliğini tehdit edebilecek kilit teknolojilerin transferini önlemek üzere belirli sektörlere ve tedarik zincirlerine odaklanan kısıtlayıcı ve korumacı tedbirler uyguladı.

Yeni Trump döneminin de ulusal güvenliği önceleyen ve ekonomik bariyerleri yükselten bir dönem olması bekleniyor. Ancak Biden döneminde, belirli alanlarda ekonomik bağımlılığa bağlı riskleri giderme (de-risking) yaklaşımı öne çıkarken, Trump döneminin stratejik ekonomik ayrışmayı (de-coupling) yoğunlaştıracağı öngörülüyor.

Trump, Çin ile ekonomik rekabet stratejisinde tarifeleri kullanarak, ABD’ye yatırım çekme, yerel imalat sanayisini canlandırmayı ve ekonomik güvenliği sağlamayı hedefliyor.

Gümrük tarifelerini artırılmasını savunan Trump ve destekçileri, Çin’deki devlet destekli sanayi politikasının adil rekabete zarar vererek Amerikalı üreticileri dezavantajlı konumda bıraktığını, bu sebeple gümrük vergilerinin, bu politikayı dengelemek üzere “karşı-tedbir” olarak uygulanmasını tercih ediyor.

ABD’nin küresel imalattaki payının 1980’lerde yüzde 25 iken 2020’lerde yüzde 10’a kadar gerilemesine işaret eden Trump ve destekçileri, 1992’de Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nı (NAFTA) imzalamasını ve Çin’in 2001’de dünya ticaret örgütüne üye olmasının bunda etkili olduğunu, serbest ticaretin imalat alanında ABD aleyhine bir durum yarattığını vurguluyor.

Çin’e karşı şahin tutum alan isimler kilit bakanlıklara aday

Trump’ın yeni kabinesinde ekonomi alanındaki kilit bakanlıklara Çin’e karşı şahin tutumlarıyla bilinen isimleri aday göstermesi de yeni dönemdeki politikalara ilişkin önemli ipucu olarak görülüyor.

Donald Trump’ın, Ticaret Bakanlığına aday gösterdiği, Wall Street’ten yatırım bankacısı Howard Lutnick, gümrük tarifelerini savunan bir isim olarak biliniyor.

Lutnick, bir röportajında ABD’nin 20. yüzyılın başındaki ekonomik büyümesinde ve refah artışında gümrük tarifelerinin önemli etkisi olduğuna işaret ederek, “Dünyanın geri kalanına tarife uygulamanız gerek. Onları dışarıda bırakacak ve imalatı yeniden ülkeye getireceksiniz.” ifadesini kullanmıştı.

Çin’i, ABD’de yaygın bir bağımlılık krizine yol açan fentanil maddesinin ana kaynağı olmakla suçlayan Lutnick, “Çin, ABD’ye göbeğinden saldırıyor.” diye konuşmuştu.

Trump’ın, Hazine Bakanlığına aday gösterdiği, yine Wall Street’ten gelen bir isim olan, yatırım fonu yöneticisi Scott Bessent de bir röportajında, “Diğer ülkeler ABD’nin açıklığını uzun zamandır istismar etti, biz de buna müsaade ettik. Tarifeler, nihayetinde Amerikan halkının arkasında durmanın bir aracı.” değerlendirmesinde bulunmuştu.

Bessent, ABD’nin Fox News televizyonu için kaleme aldığı görüş yazısında, ABD’nin pazarlarını dışa açarken bundan faydalanan Çin’in ekonomik büyümesinin ise “despotik bir rejimin varlığını pekiştirdiği” görüşünü paylaşmıştı.

– Tedarik zincirleri kökten değişebilir

Trump’ın ilk dönemindeki ticaret savaşı, Çin’in küresel ticaretteki konumunda önemli bir değişime yol açmadı. IMF rakamlarına göre, ülkenin küresel ticaretteki payı 2017-2019 yıllarında yüzde 9 ila 10 arasında seyrederken, Faz-1 anlaşmasının imzalandığı 2020’de yüzde 10,3’e yükseldi.

Öte yandan tarifeler, Çin’in dış ticaretindeki ABD payını azalmasına sebep olmasına rağmen ülkenin ABD’ye ihracatının parasal değeri arttı. Çin Gümrükler Genel İdaresi verilerine göre, ABD’de dış satım 2017’de 429,72 milyar dolar ile toplam ihracatın yüzde 18,9’unu oluştururken, 2023’te 500,24 milyar dolara ulaşmasına rağmen toplam ihracat içindeki payı yüzde 14,8’de kaldı.

Çin bu dönemde jeopolitik olarak yakın durduğu Rusya’nın yanı sıra, Güney Doğu Asya ve Orta Doğu ülkelerine ihracatını artırarak dış ticaretini çeşitlendirmeyi başardı. Ancak ABD hala Çin’in açık ara en büyük ticari ortağı konumunda bulunuyor.

Trump’ın önerdiği yüzde 60 gümrük tarifesinin uygulanması halinde, ilk yılında Çin’in toplam ihracatının yüzde 8, gayrisafi yurt içi hasılasının ise yüzde 2 azalacağı tahmin ediliyor. Bu durumun dünyadaki ekonomik büyümeyi de yüzde 0,8 azaltacağı öngörülüyor.

Tarifeler, Çin ile iş yapan ABD’li şirketleri tedarik zincirlerini başka yerlere kaydırmaya yönlendiriyor. Nitekim piyasa araştırma şirketi Medius’un anketine katılan Amerikan şirketlerinin yüzde 69’u bu yola başvurduklarını, bunlardan yüzde 94’ü ise bunda başarılı olduklarını bildirdi.

Öte yandan Çin şirketlerinin, ABD’nin ticari korumacılığına karşı kendi tedarik zincirlerini
oluşturmaya yönelik bir atılım içinde olacağını, bunun da küresel tedarik zincirlerinin ayrışmasına ve rakip tedarik zincirlerine yol açacağı öngörülüyor.

– Çin, ne yapacak?

Çin’in artan gümrük tarifelerine karşı ekonomik büyümeyi dengelemek için ekonomik canlandırma politikalarına ağırlık verebileceği değerlendiriliyor. Halihazırda yerel yönetimlerinde borç problemleri, gayrimenkul sektöründeki kriz ve zayıf iç talep nedeniyle büyüme için dış talebe ve ihracata dayanan ülke ekonomisinin tarifelerden olumsuz etkilenmesi kaçınılmaz görünüyor.

Bu arada, Çin’in jeopolitik olarak yakın durduğu ülkelerle ticaretini geliştirmeyi ve alternatif tedarik zincirlerinin oluşturulmasına ağırlık vermeyi sürdüreceği ve bu yolla stratejik ayrışmadan kaynaklanan riskleri gidermeye çalışacağı değerlendiriliyor.

Öte yandan Pekin yönetimi, ABD’nin yeni yönetimi ile birlikte çalışmaya da hazır olduğu mesajını veriyor.

Çin Devlet Başkanı Şi, ABD Başkanı Joe Biden ile 17 Kasım’da Peru’nun başkenti Lima’da düzenlenen Asya Pasifik İşbirliği (APEC) Zirvesi’nde yaptığı görüşmede, Çin ve ABD’nin, iki büyük ülke olarak birlikte var olmanın yollarını aramayı sürdürmesi gerektiğini belirtmişti.

Çin’in, ABD ile istikrarlı, sağlıklı ve sürdürülebilir ilişkiler kurma amacının değişmediğinin altını çizen Şi, “Çin, yeni ABD hükümetiyle diyaloğu sürdürmeye, işbirliğini genişletmeye, farklılıkları yöneterek Çin-ABD ilişkilerinde yumuşak geçiş sağlamaya hazırdır.” ifadesini kullanmıştı.

Şi, ekonomik ayrışmanın ve tedarik zincirlerini bozmanın çözüm olmadığını, ortak kalkınmanın ancak karşılıklı faydaya dayalı işbirliğiyle sağlanabileceğini vurgulayarak, “Yüksek çitli küçük bahçeler kurmak, büyük bir ülkenin izleyeceği yol olmamalı. İnsanlığın refahı yalnızca açıklıkla ve paylaşmayla gelişir.” değerlendirmesinde bulunmuştu.

Asgari ücret görüşmelerinde son durum! İlk toplantı tarihi belli oldu: Zam senaryoları neler?

Çalışma hayatını doğrudan ilgilendiren asgari ücret zam maratonu başlıyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonu ilk toplantısını 10 Aralık’ta yapacak.

İşçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan komisyon Türkiye’nin ekonomik koşullarını göz önüne alarak bir rakam belirleyecek ve tespit edilen ücret Ocak 2025’te yürürlüğe girecek. Çalışanlar zamlı maaşları ise Şubat 2025’te alacak.

Asgari ücret zammı doğrudan 7 milyon, dolaylı olarak ise tüm çalışanları ilgilendiriyor. Çalışma hayatı açısından hayli kritik olan bu ücrete 2025 yılı içerisinde ikinci bir zam gelmesi beklenmediği için belirlenecek rakam daha da önem arz ediyor.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda işçileri temsilen bulunan TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay, 2025’teki asgari ücretin işçinin ve ailesinin günün ekonomik ve sosyal şartlarına göre insanca yaşamasını mümkün kılacak, insanlık onuruyla bağdaşacak bir düzeyde olması gerektiğini vurguluyor.

Atalay bugün yaptığı açıklamada, TÜRK-İŞ’in belirleyeceği rakamın kamuoyuyla paylaşılacağını açıkladı.

Asgari ücret görüşmeleri Aralık boyunca sürecek

Komisyonda işçi tarafını Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ), işveren tarafını ise Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) temsil edecek. Toplam 15 üyeden oluşan komisyonda, taraflar taleplerini dile getirirken, ekonomik göstergeler masaya yatırılacak.

İlk toplantının ardından komisyonun ay boyunca toplam dört kez bir araya gelmesi planlanıyor. Görüşmelerin sonunda, asgari ücretin ekonomik dalgalanmalar, artan yaşam maliyetleri ve işçi taleplerine uygun bir şekilde belirlenmesi bekleniyor.

Ekonomik beklentiler ve asgari ücrette zam senaryoları

2025 yılı için asgari ücrette yapılacak zam oranı henüz netleşmese de, uzmanlar enflasyon oranları ve ekonomik göstergeler doğrultusunda şu senaryoları değerlendiriyor:

* %20 zam: 20.402 TL
* %30 zam: 22.102 TL
* %40 zam: 23.802 TL
* %47 zam: 25.000 TL

Uzmanlara göre, belirlenecek rakam yalnızca enflasyon farkını değil, işçilerin refah düzeyini artıracak bir payı da içermesi gerekiyor.

Yıllara göre asgari ücret ve net dolar karşılığı

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Çalışanları enflasyona ezdirmeyeceğiz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, asgari ücret artışına ilişkin yaptığı açıklamada, “Biz, hiçbir çalışanımızı enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz. Geçmiş yıllarda verdiğimiz yüksek zam oranlarıyla bunu kanıtladık. Yeni dönemde de aynı hassasiyetle hareket edeceğiz” ifadelerini kullanmıştı.

Uluslararası kuruluşlardan uyarılar

IMF ve S&P gibi uluslararası kuruluşlar, Türkiye’de asgari ücret artışlarının enflasyon hedefleriyle uyumlu olması gerektiğini vurguladı. IMF, düşük gelirli kesimlere yönelik desteklerin artırılmasını önerirken, S&P, asgari ücretteki artışın enflasyonu körüklememesi gerektiğine dikkat çekti.

Alım gücü korunmalı

Duayen iktisatçı Mahfi Eğilmez, yaptığı değerlendirmede, asgari ücrette yapılacak zammın alım gücünü koruyacak seviyede olması gerektiğini belirtti. Eğilmez, “Eğer alım gücünü iade etmezsek, yapılan zamlar yalnızca kağıt üzerinde kalır” dedi.

Asgari ücretlinin tekrardan 17 bin TL’lik bir alım gücü olması için gerekli olan zam oranını da paylaşan Eğilmez, “Yüzde 44-45 oranında biz zamma denk geliyor. Bunu yapmazsak vatandaşın satın alma gücünü harcamış oluyor” dedi.

Prizmabet giriş: Almanya’da daralma beklentisi

Alman Sanayi ve Ticaret Odaları Birliği (DIHK) tarafından yapılan Alman ekonomisine ilişkin büyüme tahminleri güncellemesinde, bu yıl için Almanya’nın Gayri Safi Yurtiçi Hasılasına (GSYH) ilişkin büyüme beklentisi yüzde 0’dan eksi 0,2’ye indirildi. Birlik, Alman ekonomisinin gelecek yıl da büyümeyeceğini öngördü.

Açıklamada, Almanya’da tüm sektörlerden yaklaşık 25 bin şirketle yapılan ankette, şirketlerin yüzde 31’nin mevcut iş durumlarının daha da kötüye gitmesini beklediği aktarıldı.

Bir önceki ankette bu oran yüzde 26 olarak kayıtlara geçmişti.

DIHK’ya göre, ülkede şirket yatırımları hala Kovid-19 öncesi seviyelerin çok altında. Şirketlerin üçte biri yatırımlarını azaltmak isterken sanayide bu rakam yüzde 40’a kadar çıkıyor.

Wansleben: Kalıcı bir yapısal krizle de karşı karşıyayız

Alman Sanayi ve Ticaret Odaları Birliği (DIHK) Genel Müdürü Martin Wansleben, konuya ilişkin değerlendirmesinde, “Almanya’da sadece ekonomik bir krizle değil, aynı zamanda kalıcı bir yapısal krizle de karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.

Almanya’da “çok az yatırım, çok fazla bürokrasi ve çok yüksek maliyet” olduğunu anlatan Wansleben, “Alman ekonomisi sıkışmış durumda. Avrupa’da ve uluslararası alanda geride kalıyor” dedi.

Wansleben, Alman şirketlerin işlerin daha da kötüye gidebileceği endişesi taşıdıklarını aktararak, gelecek yıl için de sadece sıfır büyüme beklediklerini dile getirdi. Martin Wansleben, “2025 yılına ilişkin rakamlarımız iyimser olmamıza izin vermiyor. Aksine, bazı yerlerde şirketlerden gelen geri bildirimler işlerin daha da kötüye gidebileceğine dair endişeleri artırıyor. Bu, gayrisafi yurtiçi hasılada reel büyümenin olmadığı üst üste üçüncü yıl olacak” dedi.

Yaz başındaki zayıf beklentilerin artık “iş dünyasının gerçekliği haline geldiğini” bildiren Wansleben, şunları kaydetti:

“Ekonomide bir toparlanma umudu ya da orta ve uzun vadede enerji fiyatlarının düşmesi veya gelirlerin artması gibi bir ekonomi politikası atılımı bu beklentileri aydınlatmıyor. Almanya’nın Avrupa için ekonomik bir yük haline gelmesinden ve artık ekonomik itici güç rolünü yerine getirememesinden büyük endişe duyuyoruz. Gerçek bir yapısal kriz yaşıyoruz. Yüksek enerji ve personel maliyetleri, aşırı bürokrasi ve vergi yükünün yanı sıra jeopolitik belirsizlikler ve yurtiçi ve yurtdışından gelen talepte bir çöküş söz konusu.”

2023’te yüzde 0,3 küçülen ekonomi, 2002 ve 2003’te yalnızca iki yıl art arda küçülmüştü.

Alman ekonomisi yeniden resesyona girme riskiyle karşı karşıya

Almanya, 10 yıllık ekonomik büyümenin ardından salgının ilk yılı olan 2020’de, 2009’dan beri ilk kez resesyon yaşamıştı.

Ifo, 5 Eylül’de, ülkenin 2024 ve gelecek yıla ilişkin büyüme tahminini, zayıf yatırım ve sipariş durumu nedeniyle yüzde 0,4’ten sıfıra düşürmüştü.

Uluslararası Para Fonu (IMF) da 22 Ekim’de Almanya’nın bu yıl için büyüme beklentisini yüzde 0,2’den sıfıra indirmişti.

Alman ekonomisi geçen yıl da alışılmışın dışında yüksek düzeydeki enflasyonun satın alma gücünü etkilemesi, yüksek enerji fiyatları, düşen yatırımlar, zayıf dış talep ve faiz oranlarının yüksekliği gibi nedenlerle bir önceki yıla göre yüzde 0,3 daralmıştı.

Ülke G7 ülkeleri içinde küçülen tek ülke olmuştu. Almanya, bu yıl da küçülürse, 2023’te olduğu gibi G7 ekonomileri arasında daralan tek ülke olacak.

Alman hükümeti “Büyüme Girişimi-Almanya için Yeni Ekonomik Dinamikler” adı verilen bir büyüme paketi ile ekonomiyi canlandırmayı hedefliyor.

Paket, rekabetçiliğin güçlendirilmesi, bürokrasinin azaltılması, daha iyi çalışma teşvikleri, güçlü bir ekonomi için etkin bir finans merkezi ve yarının ekonomisi için verimli enerji piyasası gibi beş alanda 49 önlem içeriyor.

Ülkenin üçüncü çeyreğe ilişkin GSYH verileri 30 Ekim’de açıklanacak.

 Prizmabet, online bahis ve oyun sektöründe önemli bir yer edinen bir platform olarak dikkat çekiyor. Spor bahislerinden canlı casino oyunlarına kadar geniş bir oyun yelpazesi sunan site, kullanıcılarına eğlenceli ve kazançlı bir deneyim vaat ediyor. Güvenlik ve adalet konusunda sıkı standartlara sahip olan Prizmabet, kullanıcılarının memnuniyetini önceliklendiriyor ve çeşitli promosyonlar ile daha da cazip hale geliyor. Mobil uyumluluğu sayesinde her yerden erişilebilen site, kullanıcı dostu arayüzü ile de her seviyeden oyuncuya hitap ediyor. Prizmabet, dinamik yapısı ve sürekli güncellenen oyun seçenekleri ile online bahis ve casino dünyasında öne çıkmayı başarıyor.

Türk varlıklarına ilgi artıyor! 2.3 trilyon dolarlık fon rotayı çevirdi

Yabancıların Türkiye’ye ilgisi sürat kesmiyor. 2.3 trilyon doları yöneten Avrupa devi Amundi, Türk şirketlerinin tahvil ve paylarını almaya başladı. Yatırım Bankası BofA ise, Türkiye iktisadının şoklara direncinin arttığına dikkat çekti.

Ekonomik programın uygulanması ve enflasyonla gayrette kararlılık, Türkiye’ye lokal seçimlerin akabinde başlayan yabancı ilgisini canlı tutuyor. Kredi notundaki yükseliş, gri listeden çıkış ve enflasyonda beklenen süratli düşüş, dünya devi fonların ve yatırım bankalarının Türkiye’ye bakış açısını değiştirdi. Avrupa’nın en önde gelen varlık idare şirketi Amundi, Türk şirketlerinin tahvil ve pay senetlerine yatırım yaptığını açıkladı. Dünya devi yatırım bankası Bank of America (BofA) ise yeni paylaştığı raporda, Türkiye’nin siyaset değişikliklerine karşı en dirençli ülke olduğuna vurgu yaptı.

GÜVENİN GÖSTERGESİ

2.3 trilyon dolarlık fonun yöneticisi, Türkiye’nin piyasalarını güçlendirecek ekonomik olağanlaşma yolunda ilerlediğine inanıyor. Türk tahvilleri artık Amundi’nin en beğendiği varlıklar ortasında yer alıyor. Bu atılım, Amundi’nin Türkiye pazarına olan itimadını ve bölgedeki büyüme potansiyeline olan inancını gösteriyor. Şirket, geçtiğimiz aylarda yatırımcıları Türk tahvillerinden uzak durmaları konusunda uyarmıştı.

TAHVİLLER BİRİNCİ 5’TE

Amundi’nin Gelişmekte Olan Piyasalar Kısmını yöneten Yerlan Syzdykov, Türkiye iktisadı ile ilgili yaptığı değerlendirmede, “Ekonomi grubu gerek siyasi gerekse piyasa kaynaklı baskıları hayli güzel yönetiyor. Sabit getirili menkul değer ve pay senetleri genelinde olumlu olmaktan mutluyuz” değerlendirmesini yaptı. Amundi, Türkiye’yi gelişmekte olan piyasaların lokal para cinsinden tahvilleri ortasında birinci beşte sayıyor.

YABANCI GİRİŞİ SÜRÜYOR

Öte yandan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından dün açıklanan haftalık bilgilere nazaran, tahvil-bono piyasasına yabancı girişinin hızlandığı dikkat çekti. Yabancılar, 19-26 Temmuz haftasında, tahvil-bono piyasasında ise 1 milyar 360 milyon dolarlık net alım gerçekleştirdi. 22 Mart’tan bu yana yabancının tahvil-bonodaki net alımı 11.2 milyar dolara ulaştı.

KKM’DE VERGİ AVANTAJI SONA ERDİ

Ekonomi idaresinin kademeli olarak sonlandırmayı planladığı kur muhafazalı mevduata (KKM) uygulanan vergi avantajı kaldırıldı. KKM’ye 6 ay vadeli olanlarda yüzde 7.5, 1 yıla kadar vadeli olanlarda yüzde 5 stopaj getirildi. Stopaj uygulaması tıpkı oranlarda altın dönüşümlü hesaplar ve kur muhafazalı iştirak hesapları için de uygulanacak. Öte yandan BDDK datalarına nazaran KKM, 19-26 Temmuz haftasında 49 milyar lira azalarak 1 trilyon 832 milyara indi. KKM’de son 3 haftadaki düşüş 160 milyara ulaştı. KKM’de 18 Ağustos 2023’teki 3.4 trilyon liralık tarihi tepeden bu yana 49 haftadır kesintisiz düşüş yaşanıyor. 18 Ağustos 2023’ten 26 Temmuz 2024’e kadar düşüş 1 trilyon 576 milyar liraya ulaştı.

TÜRKİYE EN DİRENÇLİ ÜLKE

BANK of America (BofA) global ekonomik temaları ve bunların dünya iktisadı üzerindeki tesirlerini derinlemesine tahlil ettiği “Global Ekonomik Görünüm” isimli raporunu paylaştı. Rapora nazaran Türkiye’nin ekonomik durumu ve gelecekteki beklentileri olumlu seyrediyor. BofA raporuna nazaran ortodoks siyasetlere dönüş, Türkiye’nin ekonomik kıssasını gelişmekte olan piyasalar ortasında öne çıkarırken, Türk iktisadını de global şoklara karşı daha sağlam hale getiriyor. Türkiye, global korumacılığın artmasından öbür gelişmekte olan piyasalara nazaran daha az etkilediğine vurgu yapılan raporda, ABD’nin Türkiye’nin ihracatının yalnızca yüzde 6’sını oluşturduğuna dikkat çekildi. BofA’ya nazaran bu oranın düşüklüğü, Türkiye iktisadının Washington’ın müdafaacı siyasetlerinden daha az etkilenmesine neden olacak. Bank of America’nın tahliline nazaran Türkiye, global ekonomik dalgalanmalara karşı dirençli bir duruş sergilerken, ekonomik istikrar ve büyüme amaçlarına ulaşmada kararlı adımlar atmaya devam ediyor.

patronlardunyasi.com