Kazanmanın Keyfini Çıkar! Hemen Tıkla, Şansa Kapı Aç!

‘Huzursuz, stresli, hiperaktif çocuklar’: Uzmanlar duyu bütünleme bozukluğunu işaret ediyor

Çocuğunuz gün içinde stresli, huzursuz, hiperaktifse uzmanlar çocuğunuzun duyusal bütünleme bozukluğu (sensory processing disorder) sorunu yaşıyor olabileceğini söylüyor.

Çocuklar, belirli seslere veya yiyecek dokularına karşı yoğun tepkiler verebilir veya birileri onlara dokunduğunda sinirlenebilirler. Banyo zamanı, giyinme, akşam yemeği yeme gibi gündelik rutinlerde bile huzursuz, stresli veya hiperaktif bir şekilde davranmaları çocuğun şımarık ya da kaba olduğu anlamına gelmez.

İspanya Çocuk ve Ergen Mesleki Terapistler Derneği’nden Patricia Jovellar Isiegas, bu durumun aslında çocuklarda duyusal bilgileri işlemede sorun yaşadıklarına işaret olabileceğini söylüyor. The Conversation’da yayınlanan yazısına göre, çocukların beyinlerinin aldıkları bilgileri özümsemekte ve anlamakta zorluk çekmesi, çocuğun dışarıdan stresli veya hiperaktif bir şekilde görünmesine neden olabilir.

5 değil, 8 duyu organı

Duyusal bütünleme, sinir sisteminin sekiz duyudan gelen bilgileri nasıl işlediğini ifade eder. Temel beş duyu organı olan dokunma, tat, koku, görme, sese ek olarak insanların çevre ve bedenindeki hareketlere karşı farkındalıkta önemli rol oynayan üç duyu organı daha olduğu belirtiliyor.

Bunlar; vestibüler (denge ve uzaysal oryantasyon duyusuyla ilişkili, motor koordinasyon ve denge duyusuna liderlik eder), propriosepsiyon (bedenin hareketini, eylemini ve pozisyonunu algılama) ve interosepsiyon (açlık, susuzluk veya yorgunluk gibi bedenin içinden gelen sinyaller).

Bu duyu organları, insanın hem bedenin dışından hem de içinden gelen sürekli bir duyusal uyarı akışı sağlıyor. Peki bu düzgün çalışmadığında ne oluyor?

Duyu bütünleme nedir ?

Duyusal modülasyon bozukluğu (SPD) adı verilen rahatsızlığı olan çocuklar, alınan duyusal uyaranın yoğunluğu ve doğasıyla uyuşmayan davranışlar sergileyebilir. Bu davranışlar şu şekilde sınıflandırılabilir:

Aşırı duyarlılık: Normalden daha yoğun veya daha uzun süren tepkiler. Örneğin, diş fırçasını hoş olmayan bir uyaran olarak gördükleri için dişlerini fırçalamada zorluk çeken çocuklar.
Hipo duyarlılık: Beklenenden daha az yoğun veya daha yavaş, hatta hiç olmayan tepkiler. Bu, yemek saatlerinde farkına bile varmadan yüzlerine ve ellerine çok fazla yiyecek bulaşan çocukları içerebiliyor.
Duyusal arama: Belirli bir tür duyusal uyarıma yönelik yoğun arzu ve bu arzuyu tatmin etmek için aktif davranış. Çocuklarda, bu genellikle bedensel duyumlardır ve sürekli olarak dudaklarındaki veya parmaklarındaki deriyi, giysilerini veya diğer nesneleri ısırmayı içerebilir.

Uzmanlar, çocuğunuz da duyusal sorunlar olabileceğini düşünüyorsanız veya herhangi bir şüpheniz varsa, ilgili doktorlara görünmenizi tavsiye ediyor.

Duyusal bütünleme bozukluğu, eski adıyla duyusal bütünleşme disfonksiyonu (SPD) kavramı, 1970’lerde mesleki terapist ve Eğitim Psikolojisi Doktoru Anne Jean Ayres tarafından yürütülen araştırmalara dayanıyor. Sürekli devam eden araştırmalar sayesinde gelişmeye devam ediyor.

Oyun Terapisi Nedir?

Çocuklarda görülen davranışsal, duygusal bozuklukların ve ruhsal rahatsızlıkların bu alanda eğitim almış uzman kişilerce oyun ve oyuncaklarla iyileştirilmesidir.

Oyun terapisi Amerika merkezli Oyun Terapisi Derneği’nin (Association far Play Therapy) sitesinde; “Eğitimli oyun terapistlerinin, danışanların psikososyal sorunları engellemelerine ya da çözmelerine, ideal büyüme ve gelişimi gerçekleştirmelerine yardımcı olmak amacıyla oyunun terapötik gücünden yararlandıkları ve kişiler arası bir süreç tesis etmek için kuramsal bir modelin sistemli bir biçimde kullanılması” olarak tanımlanmıştır.

İngiltere merkezli Oyun Terapisi Derneği (British Association far Play Therapist) ise; “Çocukların davranışlarını değiştirmede, özgüvenlerini geliştirmede, sağlıklı ilişkiler kurmasında çocuklara yardımcı olan etkili bir terapi” şeklinde tanımlamıştır.

Oyun Terapisinin Tarihi Süreci

-Freud “terapötik oyun” ifadesiyle ilk bahseden kişidir. Teknik olarak kullanan ilk kişi ise Anna Freud’dur.

-Psikanalizden kaynaklanan oyun yaklaşımlarından sonra ikinci ana gelişme David Levy’nin geliştirdiği “salınım boşaltım terapi (release therapy)” tekniğidir.

-Üçüncü önemli akım Jesse Taft ve Frederic Allen tarafından ilk çalışmaların yapıldığı İlişki Merkezli Oyun Terapileri’dir.

-Kuklanın psikoterapide ilk kullanımı 1935’li yıllarda Bender ve Waltman tarafından yapılmıştır.

-Dora Kalff, geliştirdiği tekniğe Kum Terapisi adını vermiştir.

-1960’lı yıllarda Virginia Axline, Yönlendirmesiz Oyun Terapisi’ni geliştirmiştir.

-Ann Jernberg ve asistanı Phyllis ise Theraplay yöntemini geliştirmiştir.

-1970’li yıllara gelindiğinde Viola Brody, Gelişimsel Oyun Terapisi’ni geliştirmiştir.

-1990’lı yıllarda ise önemli gelişmeler yaşanmıştır. Gary Landreth Çocuk merkezli Oyun Terapisi’ni, Byron Norton ve Carol Norton Deneyimsel oyun Terapisi’ni, Susan Knell ise Bilişsel Davranışçı Oyun Terapisi’ni geliştirmiştir.

-2000’li yıllarda ise Terry Kotman Adlerian Oyun Terapisi’ni geliştirmiştir.

Çocuklarda Neden Oyun Terapisi?

Çocuklar kendilerini kelimelerle ifade etmekte zorlanırlar. Çünkü hem kelime hazneleri dardır hem de sözel ifadeyi gerektiren bilişsel süreçleri gelişim aşamasındadır. Yetişkinler için konuşmak neyse çocuklar için de oynamak odur.

Çocuk Merkezli Oyun Terapisi kurucusu Garry Landreth: “Kuşlar uçar, balıklar yüzer ve çocuklar oynar.”sözü ile bu durumun doğallığını bizlere anlatmıştır.

Yine, Garry Landreth: “Oyun çocuğun dili, oyuncaklar ise kelimeleridir.” sözü ile çocukların oyuncakları kullanarak iç dünyalarını oyuna yansıttıklarını ve oyuncaklar yoluyla iç dünyalarındaki karmaşayı çözebildiklerini bizlere eşsiz üslubu ile anlatmıştır.

Hangi Yaş Grubunda Oyun Terapisi Kullanılabilir?

02-12 yaş aralığındaki çocuklarda kullanıldığı kabul görür. Sembolik oyunun (mış gibi oynama) başladığı 18-24 ay civarından bilişselliğin ön plana çıkmaya başlayıp oyun oynamadan uzaklaşıncaya kadar, genelde erkeklerde 10-12 kızlarda 9-11 yaşa kadar uygulanabilir.

İçinizdeki Çocuk Yaşadıkça İse Hayat Boyu…

Oyun Terapisi Hangi Durumlarda Kullanılır?

Oyun Terapisi ile çalışılabilecek birçok durum ve bu terapiden faydalanabilecek birçok çocuk grubu vardır. Aşağıda bunlara örnekler verilmiştir:

-Ağlama Krizleri

-Aşırı Öfke ve Saldırganlık

-Aile İçi Çatışmalar

-Boşanma Sonrası Adaptasyon

-Okula Uyum Problemleri

-Ayrılık Kaygısı ve Bağlanma Problemleri

-Tırnak Yeme ve Parmak Emme

-Emzik Bırakamama

-Alt Islatma/Kaka Tutma

-Kardeş Kıskançlığı

-Yas ve Travma

-Özgüven ve Çekingenlik

-Korku ve Kaygı

-Evlat Edinilme

-Uyku ve Yeme Bozuklukları

-Sosyal Beceri Sorunları

-Çocukluk Mastürbasyonu

-Uyum Problemleri

-Davranış Problemleri

-Duygusal Problemler

Oyun Terapisi Çocuklara Nasıl Faydalar Sağlar?

Oyun Terapisi ile elde edilen faydaların çeşitliliği ve kapsamı değişkenlik gösterebilir. Örneğin çocukların yaşları, yaşadıkları sorun ve terapistin uyguladığı yöntem bu farkları oluşturan faktörlerdendir.

Her çocuğun kendine özgü ihtiyaçları vardır ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda elde ettikleri faydalarda birbirlerinden farklı olabilir. Ancak Oyun Terapisi ile elde edilebilecek faydalara genel olarak aşağıdakiler örnek olarak verilebilir:

-Duygularını tanırlar ve doğru şekilde ifade etmeyi öğrenirler -Özgüvenleri güçlenir

-İhtiyaçlarını doğru ifade etmeyi öğrenirler

-Olumsuz duygularını kontrol etmeyi öğrenirler

-Sorumluluk bilinçleri gelişir

-Kurdukları oyunlarla sorunlarını yeniden yapılandırırlar ve farklı bakış açısıyla bakabilir hale gelirler

-Başa çıkma yöntemlerini güçlendirip geliştirirler

-Sosyal becerileri gelişir

-Korku ve kaygılarının üstesinden gelebilirler

Oyun Terapisi Etkinliği Nasıl Artırılabilir?

-Oyun Terapisi görüşmelerine çocuğun düzenli katılımı sağlanmalıdır.

-Terapi çıkışında çocuğa neler yaptığı sorulmamalıdır. Sorulan sorular ve açıklama yapma gereği hissetmesi çocuk üzerinde baskıya neden olabilir.

-Çocuk yönlendirilmemeli veya hızlanması için acele ettirilmemelidir. Çocuk kendini hazır hissettiğinde istediği konuyu kendi hızıyla terapi içerisinde çalışmaya başlar.

-Çocuğunuz hakkında anlatmak veya sormak istediklerinizi terapiste çocuğunuzun yanında sormayın. Sorularınız ve anlatmak istedikleriniz için ayrı bir ebeveyn görüşmesi gerçekleştirilmelidir.

-Terapide sağlatım sürecine girmeden önce çocuğun sorunlarında artış görülmesi normaldir. Sakin kalınmalı, çocuğun süreci yarım bıraktırılmamalı ve akla takılan sorular çekinmeden terapiste sorulmalıdır.

Bütüncül Uyku Yaklaşımı Nedir?

Bütüncül uyku yaklaşımı bebek veya çocuğu içinde bulunduğu fiziksel ve sosyal çevre ile birlikte değerlendiren kapsayıcı bir modeldir. Bu modelde bebek veya çocuğun uykusuna olumlu ya da olumsuz etki edebilecek onlarca faktör bir arada değerlendirilir.

Çocukluk çağında uykuya etki eden faktörler yaş gruplarına göre değişkenlik gösterebilir. Tüm yaş gruplarında etkili ortak faktörler:

Uyunan oda ve yatağın fiziksel özellikleri, bebek ya da çocuğun kıyafetleri

  • Uyku kıyafetleri

  • Bebek veya çocuğun nerede uyuduğu (ebeveyn yanı, ebeveyn odasında kendi yatağı, kendi odası gibi)

  • Uyunan odanın ısısı, nemi, havalandırma durumu

  • Uyku ortamının ışık alma düzeyi

  • Bebek veya çocuk yatağının oda içindeki konumu

  • Yatağın konfor ve güvenliği

Ebeveyne ait özellikler

  • Annenin fiziksel ve ruhsal sağlığı

  • Özellikle anne olmak üzere ebeveyn mizacı

  • Ebeveyn tutumları

  • Ebeveynin duygusal zindeliği

  • Başta anne ve baba arasında olmak üzere aile içi iletişim ve ilişkiler

  • Annenin çalışma durumu ve fiziksel iş yükü

  • Annenin sosyal destek alabilme düzeyi

  • Bakım verenlerin uyku konusunda tutarlılık ve kararlılık düzeyi

Bebek veya çocuğa ait faktörler

  • Yaş ve gelişim düzeyi

  • Fiziksel sağlık

  • Duyusal gelişim ve duyu profili

  • Bağlanma modeli (güvenli, güvensiz, kaçınmacı)

  • Biyolojik ritim

  • Algı ve öğrenme becerisi

  • Mizaç

  • Duyguları düzenleyebilme ve kendini sakinleştirebilme (regülasyon) becerisi

  • Beslenme durumu

  • Duygusal zindelik

  • Daha önceki uyku alışkanlıkları ve deneyimleri

Diğer faktörler:

  • Hastalıklar

  • Seyahatler

  • Sosyoekonomik sorunlar

  • Kayıplar

  • Yeni bir kardeşin doğumu

  • Taşınma

  • Çocuk ve ailenin hayatını etkileyen diğer faktörler

Uyku bir bilimdir ve uykunun da bir matematiği vardır.

Uyku zorluğu yaşayan çocuklar sıklıkla bu faktörlerden bir ya da daha fazlasında sorun yaşamaktadır.

Tüm bu nedenler göz önünde bulundurulmadan yapılacak değerlendirmeler ve davranış temelli uyku eğitimleri hata ve başarısızlığa açık olacaktır.

Çözüm, çocuk özelinde yapılacak ayrıntılı değerlendirme ve çocuk ve ailenin dinamiklerine uygun aşamalı bir uyku planı ile mümkünüdür.

Öteki Oda Sendromu Nedir?

Öteki Oda Sendromu’nu -kavramın adından da yola çıkarak- bir cümlede özetlememiz gerekirse;

“ En güzel oda, içinde bulunmadığımız odadır.”

Bir örnek üzerinden gidecek olursak;

Bir çocuk düşünelim. Tabağındaki yemeğin yiyebileceği kadarını yedikten sonra kendi vücudunun tepkilerinden yola çıkarak yeteri kadar yediğini ve doyduğunu söylüyor. Ve bunun üzerine bir ebeveyninden, bakım vereninden veya ondan büyük bir kişiden “ Hayır, yeterince doymadın. Yemek yemeye devam et. O tabak bitecek. Doyana kadar yiyeceksin.” Dendiğini düşünelim. Bu örnekte (elbette yeme bozukluğu olan veya farklı bir bozukluk tanısı almış veya alabilecek olan çocukları örnek dışında bırakarak) çocuk yiyebileceği kadar yemeği yediğine, karnının doyduğuna ve daha fazla yemek yememesi gerektiğine veya yemeyi istemediğine karar vermiştir. Ancak bu kararların “yanlış” olduğunu belirten bir cevap almıştır. Üstelik bu cevap bir ebeveyn, bakım veren veya ondan büyük bir kişi tarafından sıklıkla -belki de her koşulda- verilmiştir.

Çocuk, sürekli aldığı kararların “yanlış” olduğunu ve “doğru” kararın başkasının verdiği karar olduğunu gösteren durumlarla karşılaşıyordur. Peki bu durumda çocuk ne düşünür? İlerleyen yıllarda ne düşünecektir?

Bu durumda çocuğun zihninde “Ben doğru kararlar alamıyorum.”, “ Doğru kararları her zaman ben değil, bir başkası veriyor.”, “ Tek başıma karar alırsam bu yanlış olacaktır. Bu nedenle başkasının karar vermesi gerekir.”, “ En doğrusu benim adıma başkalarının verdiği kararlardır.” Düşünceleri yer edinecektir. Bir başka deyişle bireyin merkezi içten dışa taşacaktır. İlerleyen süreçte ise çocuk artık yetişkin bir birey olarak, her zaman bir başkasına ihtiyaç duyma ve bunun arayışında olma, bağımsız karar alamama, aldığı kararları çoğu zaman bir başkasına onaylatma gereği duyma gibi pek çok sorunla karşılaşma ihtimali artacaktır.

Prizmabet giriş: Nüfus 2100 yılında 77 milyonun altına inecek

TÜİK, ”Nüfus Projeksiyonları, 2023-2100” araştırmasının sonuçlarını açıkladı.

Buna göre, Türkiye nüfusu 2100 yılında 77 milyonun altına düşmesi bekleniyor. Demografik göstergelerdeki mevcut yapının devam edeceğini varsayan ana senaryoya göre, 2023 yılında 85 milyon 372 bin 377 kişi olan Türkiye nüfusunun, 2030 yılında 88 milyon 188 bin 221 kişiye, 2050 yılında ise 93 milyon 774 bin 618 kişiye ulaşması beklenmektedir. Türkiye nüfusunun 2050’li yılların ortasına kadar artması ve sonrasında azalışa geçmesi öngörülmekte olup 2100 yılında 77 milyonun altına düşmesi beklenmektedir.

Doğurganlık göstergelerindeki hızlı düşüş eğiliminin devam edeceğini varsayan düşük senaryoya göre, Türkiye nüfusunun 2044 yılında 89 milyon 959 bin 486 kişiyle en yüksek büyüklüğe ulaşacağı tahmin edilmekte olup 2100 yılında 55 milyonun altına düşmesi beklenmektedir. Doğurganlığı artırıcı tedbirlerin etkili olacağını varsayan yüksek senaryoya göre ise Türkiye nüfusunun 2056 yılında 100 milyonun üzerine çıkması beklenmektedir.

Türkiye’de doğurganlıktaki hızlı düşüş nüfus projeksiyonu sonuçlarında etkili olmuştur

Bir kadının doğurgan olduğu dönem olan 15-49 yaş grubunda doğurabileceği ortalama çocuk sayısını gösteren toplam doğurganlık hızındaki düşüş ile uluslararası göç eğilimindeki değişim, geleceğe yönelik farklı varsayımlara dayalı projeksiyonların üretilmesine neden olmuştur. Bir nüfusun sayıca aynı kalabilmesi, diğer bir ifadeyle yenilenme düzeyinde kalabilmesi için bu nüfusu oluşturan her bir birey kendi yerine bir nesil bırakmalıdır. Nüfusun artmaya devam etmesi için kadın başına düşen çocuk sayısının en az 2,10 olması gerekmektedir. Toplam doğurganlık hızı, 2001 yılında 2,38 iken 2003 ve 2014 yılları arasında yenilenme seviyesi olan 2,10 seviyelerinde durağan bir seyir göstermiş, bu yıldan sonra aşırı düşüş ile 2023 yılında 1,51’e kadar gerilemiştir. Doğurganlık hızındaki bu düşüş ile bu konuda geliştirilecek politikaların olası etkileri de nüfus projeksiyonu hesaplamalarında dikkate alınmıştır.

Nüfusun yaş ve cinsiyet yapısındaki değişimin devam etmesi bekleniyor

Nüfusun yaş ve cinsiyet yapısındaki değişimi gösteren nüfus piramitleri 2023 ve 2075 yılları için incelendiğinde, doğurganlıktaki değişim, yaşlı nüfustaki artış ile genç ve çalışma çağı nüfusundaki azalış üç senaryoda da görülmektedir.


Türkiye nüfusunun yaşlanmaya devam edecek

Türkiye’de doğuşta beklenen yaşam süresi artmakta ve nüfus yaşlanmaya devam etmektedir. Nüfusun yaş yapısının önemli bir göstergesi olan ortanca yaş ile yaşlı nüfus olarak tanımlanan 65 ve üzeri yaştakilerin oranının tüm senaryolara göre artması beklenmektedir. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) 2023 yılı sonuçlarına göre ortanca yaş 34 iken 2050 yılında ana senaryoya göre 44,8, 2075 yılında 51,5 ve 2100 yılında 52,2 seviyesine ulaşması beklenmektedir.

Türkiye’de 2075 yılında her 3 kişiden 1’inin yaşlı olması beklenmektedir

ADNKS 2023 yılı sonuçlarına göre, yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ilk kez %10’un üzerine çıkmıştır. Ana senaryoya göre yaşlı nüfus oranının 2050 yılında %23,1, 2075 yılında %31,7 ve 2100 yılında ise %33,6 seviyesine ulaşması beklenmektedir.

Çalışma çağındaki nüfus oranının 2100 yılında yaklaşık %55 olması bekleniyor

ADNKS 2023 yılı sonuçlarına göre, çalışma çağında yer alan 15-64 yaş grubundaki nüfus oranı %68,3’tür. Ana senaryoya göre çalışma çağındaki nüfus oranının, 2050’de %61,9, 2075’te %55,9 ve 2100’de %54,6 olması beklenmektedir. ADNKS 2023 yılı sonuçlarına göre, çocuk nüfus olarak tanımlanan 0-14 yaş grubundaki nüfus oranı %21,4’tür. Ana senaryoya göre çocuk nüfus oranının, 2050’de %15,1, 2075’te %12,4 ve 2100’de %11,8 olması beklenmektedir.

Demografik fırsat penceresinin 2030’un ilk yarısında kapanacağı öngörülüyor

Bağımlı nüfus toplamının, çalışma çağı nüfusunun yarısından az olduğu dönem, “demografik fırsat penceresi” olarak nitelendirilir. Çocuk nüfus olarak tanımlanan 15 yaş altı nüfusun toplam nüfusun yüzde 30’undan az, yaşlı nüfus olarak tanımlanan 65 yaş üzeri nüfusun ise toplam nüfusun yüzde 15’inden az olduğu dönemde demografik fırsat penceresinin açık olduğu değerlendirilir. Projeksiyon sonuçları 2030’un ilk yarısında yaşlı nüfus oranının yüzde 15’i aşacağına ve demografik fırsat penceresinin kapanacağına işaret etmektedir.

 Prizmabet, online bahis ve oyun sektöründe önemli bir yer edinen bir platform olarak dikkat çekiyor. Spor bahislerinden canlı casino oyunlarına kadar geniş bir oyun yelpazesi sunan site, kullanıcılarına eğlenceli ve kazançlı bir deneyim vaat ediyor. Güvenlik ve adalet konusunda sıkı standartlara sahip olan Prizmabet, kullanıcılarının memnuniyetini önceliklendiriyor ve çeşitli promosyonlar ile daha da cazip hale geliyor. Mobil uyumluluğu sayesinde her yerden erişilebilen site, kullanıcı dostu arayüzü ile de her seviyeden oyuncuya hitap ediyor. Prizmabet, dinamik yapısı ve sürekli güncellenen oyun seçenekleri ile online bahis ve casino dünyasında öne çıkmayı başarıyor.