Kazanmanın Keyfini Çıkar! Hemen Tıkla, Şansa Kapı Aç!

Prizmabet giriş: ABD’den Çin’e yeni yapay zeka kısıtlamaları

ABD, Çin’in yapay zekâ teknolojilerindeki gelişimini yavaşlatmak için sınırlamaları artırıyor.

ABD Ticaret Bakanlığı, ABD firmaları tarafından yabancı tesislerde üretilenler de dahil olmak üzere yüksek bant genişliğine sahip bellek ve çip yapım ekipmanlarının satışına ek kısıtlamalar getirdi.

Bakanlık ayrıca ilk açıklamada isimlerini belirtmese de Pekin adına hareket etmekle suçladığı 140 Çinli kuruluşu daha kara listeye aldı.

ABD yönetimi, yıllardır gelişen ticari kısıtlamalarla, Çin’in ordusuna yardımcı olabilecek gelişmiş yarı iletkenler ve yapay zeka sistemleri konusundaki yurt içi gelişimini yavaşlatmayı hedefliyor.

ABD Sanayi ve Güvenlik Dairesi, kısıtlamalarla Çin’in askeri modernleşmesi için kritik önemdeki teknolojileri üretme kapasitesinin sınırlanacağını bildirdi.

ABD Ticaret Bakanı Gina Raimondo. konuyla ilgili yaptığı açıklamada “Bu adım, Biden-Harris Yönetiminin müttefikleri ve ortaklarıyla birlikte, Çin Halk Cumhuriyeti’nin ulusal güvenlik için risk oluşturan ileri teknolojilerin üretimini yerlileştirme becerisine zarar verme hedefli yaklaşımının doruk noktasıdır. Hiçbir yönetim, Çin’in askeri modernizasyonunu ihracat kontrolleri yoluyla stratejik olarak ele alma konusunda bu kadar sert olmamıştı.” ifadelerini kullandı.

 Prizmabet, online bahis ve oyun sektöründe önemli bir yer edinen bir platform olarak dikkat çekiyor. Spor bahislerinden canlı casino oyunlarına kadar geniş bir oyun yelpazesi sunan site, kullanıcılarına eğlenceli ve kazançlı bir deneyim vaat ediyor. Güvenlik ve adalet konusunda sıkı standartlara sahip olan Prizmabet, kullanıcılarının memnuniyetini önceliklendiriyor ve çeşitli promosyonlar ile daha da cazip hale geliyor. Mobil uyumluluğu sayesinde her yerden erişilebilen site, kullanıcı dostu arayüzü ile de her seviyeden oyuncuya hitap ediyor. Prizmabet, dinamik yapısı ve sürekli güncellenen oyun seçenekleri ile online bahis ve casino dünyasında öne çıkmayı başarıyor.

Çin’den küresel çelik üretimine darbe! Kritik ürünün ihracatı sınırlandırılıyor

Çin, düşük fiyat politikası sayesinde dünya genelindeki tungsten arz zincirinin yüzde 80’ini kontrol ediyor. Çelik üreriminde kullanılan bu kritik maden, otomotivden uçak sanayisine, inşaattan madenciliğe pek çok sektör için büyük önem arz ediyor.

Ancak Çin, ihracatı sınırlandırmaya hazırlanırken gözler diğer tungsten tedarikçilerine döndü. Güney Kore Sangdong madenini yeniden açmaya karar verirken, Kanada merkezli Almonty Industries ise kapasiteyi yarı yarıya artırmayı hedefliyor.

1 Aralık’ta yürürlüğe girecek

CNBC-e’nin haberine göre, Çin tungsten ve diğer kritik mineralleri ihraç etmek isteyen şirketlerin lisans alması gerektiğini açıklarken yeni kuralların 1 Aralık’ta yürürlüğe gireceği öğrenildi. Bu adım, ABD ile Çin arasındaki artan gerilimle birlikte, Çin dışındaki tungsten kaynaklarına olan talebin artış gösterdiği bir dönemde geldi.

Tungsten fiyatları ve üretim tartışmaları

Madencilik stratejisti Christopher Ecclestone ise Çin’in tungsten kararı için geç kalındığını belirtiyor. Ecclestone tungsten fiyatlarının ton başına 335 dolar seviyesinde olduğunu, madenciliğin kârlı hale gelebilmesi için bu fiyatların yaklaşık 50 dolar artması gerektiğini belirtiyor.

Çin ihracatı sınırlarken, ABD de eylül ayında Çin tungstenine yüzde 25 ek gümrük vergisi uygulamaya başladı.

Güney Kore’den yeni maden adımı

ABD, 2015 yılından bu yana ticari tungsten üretimi yapmazken, Güney Kore’de dünyanın en büyük tungsten madenlerinden biri yeniden faaliyete geçmek üzere. Kanada merkezli Almonty Industries, Sangdong madeninde üretimi yeniden başlatmak için önemli bir adım attı. İlk aşamada, madenin 250 doğrudan ve 1.500 dolaylı iş yaratacağı tahmin ediliyor.

ABD ve tungsten üretimi: Alternatif kaynaklar aranıyor

ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu’na göre, ülkede tungsten üretimi yapılmıyor ancak Alaska, Arizona, Idaho ve Nevada ile beraber toplam 12 eyalette önemli tungsten yatakları bulunuyor.

Idaho’da, Kanadalı Demesne Resources şirketi, IMA tungsten madenini satın almak için 5,8 milyon dolarlık bir anlaşma imzalamaya hazırlanıyor. Şirket, madenin üretime 2024 baharında başlamasını planlıyor.

Uzmanlar, Çin içindeki ve dışındaki tungsten talebinin artmaya devam edeceğini ancak Güney Kore, Kazakistan, Avustralya ve İspanya’daki projelerle birlikte arzın önümüzdeki yıllarda dengeye kavuşabileceğini belirtiyor.

Talep düşüklüğü ve Çin etkisi Alman otomotiv üreticilerinin 2024 kâr tahminini düşürmeyi sürdürüyor

Alman otomotiv sektöründeki kriz, düşük talep ve Çin etkisiyle gün geçtilçe biraz daha fazla büyüyor. Otomobil endüstrisinde çığır açan teknolojilerin son dönemde Çin ve ABD’den gelmesi Avrupa kamuoyunda tartışma konusu olurken, Çinli üreticilerin gittikçe artan rekabeti, Alman otomobil üreticisi Volkswagen’in tarihi işten çıkarma ve fabrika kapatma planları bu tartışmaları artırdı.

Volkswagen’in kararı Alman otomotiv sanayisinin içinde bulunduğu krizi derinleştirirken, otomotiv sektörü, yüksek vergi oranları, artan elektrik fiyatları, geniş bürokrasi nedeniyle ülkede rekabet gücünü kaybediyor. Otomotiv sektöründe fazla katma değer ve istihdamın Almanya’da kalması için siyasi irade çağrısı yapılırken, Alman siyasilerin Çin ile otomobil tarifeleri konusunda yaşanan anlaşmazlıklar, yüksek elektrik fiyatları ve Avrupa Birliği çevre düzenlemeleri konusunda manevra yapamaması dikkati çekiyor.

Ülkedeki toplam katma değerin yüzde 5’i

Alman otomotiv sektörü, ülkedeki toplam katma değerin yüzde 5’ini oluştururken istihdamın yüzde 3’ünü sağlıyor. Otomotiv üreticileri geçen yıl 272,6 milyar Euro değerinde ihracat yaptı. Haziran 2024’de ise sektörde tedarikçiler hariç yaklaşık 773 bin kişinin istihdam edildiği kayıtlara geçerken, sektörün istihdamı 2023’e göre yüzde 0,8 azaldı.

Sanayide çalışanların yaklaşık yüzde 14’ü otomotiv sektöründe. Bu da otomotiv sektörünü, 952 bin çalışanı olan makine mühendisliğinden sonra iş gücü açısından en büyük ikinci sanayi sektörü konumuna taşıyor. Bu arada, yaklaşık yüzde 13’lük payıyla ABD, Alman otomobil ihracatının en önemli pazarı, ABD’yi Birleşik Krallık ve Çin takip ediyor.

Trump etkisi Volkswagen, BMW ve Mercedes-Benz’in kârlarını ne kadar etkileyecek?

ABD ve Çin gibi ihracat pazarlarına olan bağımlılık Alman otomotiv üreticilerinin içinde bulunduğu krizi daha da kötüleştirirken, Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesiyle olası cezalandırıcı gümrük vergilerinin Volkswagen, BMW ve Mercedes-Benz’in kârlarını önemli ölçüde azaltabileceği belirtiliyor. Bu durumun sektör üzerindeki baskıyı daha da artırması ve derin istihdam kesintilerine sebep olması bekleniyor.

Çin-ABD ticaret savaşı küresel ekonomiyi kasıp kavuracak

Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü, Çin’le ilişkilerde yeni gerilimin sinyallerini verirken, iki süper devin güç savaşının dünya ekonomisinde kökten değişime neden olabileceği konuşuluyor.

Trump, seçim kampanyalarında bile Çin’i hedef alırken, Çin ürünlerine yüzde 60’a kadar gümrük vergisi getireceğini söylemişti. Göreve başlar başlamaz da Kanada ve Meksika’dan ithal ürünlere yüzde 25, Çin’den ithal tüm ürünlere de başlangıç olarak yüzde 10 gümrük vergisi getireceğini duyurdu.

Küresel ekonomik krizler kapıda!

Trump, ilk başkanlık döneminde de Çin’e yönelik ağır gümrük vergileri getirmiş, Pekin yönetimi de benzer bir adımda bulununca iki ülke arasında ‘ticaret savaşı’ başlamıştı. Yeni dönemde bu savaşın daha da derinleşmesi beklenirken küresel ekonominin bu savaştan nasıl etkileneceği merak konusu. Uzmanlar birçok ülkede büyüme ve makro ekonomik dengelerin olumsuz etkileneceğini savunurken, küresel tedarik zincirinde ayrışmaya ve derin ekonomik sarsıntılara işaret ediyor.

ABD-Çin arasındaki ticaret savaşı

ABD ile Çin arasında bir ticaret savaşının başlangıcı olarak görülen gelişmeler, dönemin Başkanı Trump’ın, iki ülke arasında ticaret açığını ve Pekin yönetiminin rekabete aykırı sanayi teşvik politikalarını öne sürerek 2018 yılında Çin’den ithal edilen çelik ve alüminyum ürünlerine ilave gümrük tarifesi getirme kararıyla başladı.

Çin’in buna karşılık vermesi üzerine uluslararası kamuoyunda “ticaret savaşı” olarak adlandırılan, iki ülkenin yüz milyarlarca dolarlık dış ticaret alışverişleri için gümrük tarifelerini karşılıklı artırmasıyla tırmanan bir süreç yaşandı.

Taraflar, 2019’da ticari anlaşmazlıkları geçici olarak askıya almaya karar verirken, müzakereler sonunda 2020’de “Faz 1” olarak adlandırılan anlaşmayla tarife artışlarının bir bölümü rafa kaldırıldı. Anlaşmayla ABD, Çin’den 550 milyar dolarlık ithalatın 250 milyar dolarlık kısmı için gümrük vergilerini kaldırırken 300 milyar dolarlık kısmına yönelik tarifeleri sürdürdü.

Trump, Çin ile ekonomik rekabette, daha çok ABD aleyhine olan dış açığına odaklanan, dış ticaret kalemlerinde gümrük vergilerini artırma tehdidiyle Çin üzerinde baskı kurmaya çalışan bir yöntemi benimsedi.

Donald Trump döneminde ayrıca Çinli telekomünikasyon şirketi Huawei ve ZTE’ye getirilen kısıtlamalar, Çin ordusuyla bağlantılı şirketlere “Çin askeri şirketi” tanımlaması getirilerek yaptırım uygulanması, daha sonra Başkan Joe Biden döneminde teknoloji güvenliği alanındaki daha geniş kapsamlı tedbirlerin öncüsü oldu.

Ekonomik ayrışma

Trump’tan başkanlığı devralan Biden, önceki dönemdeki tarife artışlarını ve şirketlere yönelik kısıtlamaları muhafaza ederken, teknoloji alanında daha sistemli, korumacı ve ulusal güvenliğe odaklı bir yaklaşıma yöneldi.

Biden yönetimi, “yüksek çitli küçük bahçeler” olarak adlandırdığı stratejiyle, ABD’nin ulusal güvenliğini tehdit edebilecek kilit teknolojilerin transferini önlemek üzere belirli sektörlere ve tedarik zincirlerine odaklanan kısıtlayıcı ve korumacı tedbirler uyguladı.

Yeni Trump döneminin de ulusal güvenliği önceleyen ve ekonomik bariyerleri yükselten bir dönem olması bekleniyor. Ancak Biden döneminde, belirli alanlarda ekonomik bağımlılığa bağlı riskleri giderme (de-risking) yaklaşımı öne çıkarken, Trump döneminin stratejik ekonomik ayrışmayı (de-coupling) yoğunlaştıracağı öngörülüyor.

Trump, Çin ile ekonomik rekabet stratejisinde tarifeleri kullanarak, ABD’ye yatırım çekme, yerel imalat sanayisini canlandırmayı ve ekonomik güvenliği sağlamayı hedefliyor.

Gümrük tarifelerini artırılmasını savunan Trump ve destekçileri, Çin’deki devlet destekli sanayi politikasının adil rekabete zarar vererek Amerikalı üreticileri dezavantajlı konumda bıraktığını, bu sebeple gümrük vergilerinin, bu politikayı dengelemek üzere “karşı-tedbir” olarak uygulanmasını tercih ediyor.

ABD’nin küresel imalattaki payının 1980’lerde yüzde 25 iken 2020’lerde yüzde 10’a kadar gerilemesine işaret eden Trump ve destekçileri, 1992’de Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nı (NAFTA) imzalamasını ve Çin’in 2001’de dünya ticaret örgütüne üye olmasının bunda etkili olduğunu, serbest ticaretin imalat alanında ABD aleyhine bir durum yarattığını vurguluyor.

Çin’e karşı şahin tutum alan isimler kilit bakanlıklara aday

Trump’ın yeni kabinesinde ekonomi alanındaki kilit bakanlıklara Çin’e karşı şahin tutumlarıyla bilinen isimleri aday göstermesi de yeni dönemdeki politikalara ilişkin önemli ipucu olarak görülüyor.

Donald Trump’ın, Ticaret Bakanlığına aday gösterdiği, Wall Street’ten yatırım bankacısı Howard Lutnick, gümrük tarifelerini savunan bir isim olarak biliniyor.

Lutnick, bir röportajında ABD’nin 20. yüzyılın başındaki ekonomik büyümesinde ve refah artışında gümrük tarifelerinin önemli etkisi olduğuna işaret ederek, “Dünyanın geri kalanına tarife uygulamanız gerek. Onları dışarıda bırakacak ve imalatı yeniden ülkeye getireceksiniz.” ifadesini kullanmıştı.

Çin’i, ABD’de yaygın bir bağımlılık krizine yol açan fentanil maddesinin ana kaynağı olmakla suçlayan Lutnick, “Çin, ABD’ye göbeğinden saldırıyor.” diye konuşmuştu.

Trump’ın, Hazine Bakanlığına aday gösterdiği, yine Wall Street’ten gelen bir isim olan, yatırım fonu yöneticisi Scott Bessent de bir röportajında, “Diğer ülkeler ABD’nin açıklığını uzun zamandır istismar etti, biz de buna müsaade ettik. Tarifeler, nihayetinde Amerikan halkının arkasında durmanın bir aracı.” değerlendirmesinde bulunmuştu.

Bessent, ABD’nin Fox News televizyonu için kaleme aldığı görüş yazısında, ABD’nin pazarlarını dışa açarken bundan faydalanan Çin’in ekonomik büyümesinin ise “despotik bir rejimin varlığını pekiştirdiği” görüşünü paylaşmıştı.

– Tedarik zincirleri kökten değişebilir

Trump’ın ilk dönemindeki ticaret savaşı, Çin’in küresel ticaretteki konumunda önemli bir değişime yol açmadı. IMF rakamlarına göre, ülkenin küresel ticaretteki payı 2017-2019 yıllarında yüzde 9 ila 10 arasında seyrederken, Faz-1 anlaşmasının imzalandığı 2020’de yüzde 10,3’e yükseldi.

Öte yandan tarifeler, Çin’in dış ticaretindeki ABD payını azalmasına sebep olmasına rağmen ülkenin ABD’ye ihracatının parasal değeri arttı. Çin Gümrükler Genel İdaresi verilerine göre, ABD’de dış satım 2017’de 429,72 milyar dolar ile toplam ihracatın yüzde 18,9’unu oluştururken, 2023’te 500,24 milyar dolara ulaşmasına rağmen toplam ihracat içindeki payı yüzde 14,8’de kaldı.

Çin bu dönemde jeopolitik olarak yakın durduğu Rusya’nın yanı sıra, Güney Doğu Asya ve Orta Doğu ülkelerine ihracatını artırarak dış ticaretini çeşitlendirmeyi başardı. Ancak ABD hala Çin’in açık ara en büyük ticari ortağı konumunda bulunuyor.

Trump’ın önerdiği yüzde 60 gümrük tarifesinin uygulanması halinde, ilk yılında Çin’in toplam ihracatının yüzde 8, gayrisafi yurt içi hasılasının ise yüzde 2 azalacağı tahmin ediliyor. Bu durumun dünyadaki ekonomik büyümeyi de yüzde 0,8 azaltacağı öngörülüyor.

Tarifeler, Çin ile iş yapan ABD’li şirketleri tedarik zincirlerini başka yerlere kaydırmaya yönlendiriyor. Nitekim piyasa araştırma şirketi Medius’un anketine katılan Amerikan şirketlerinin yüzde 69’u bu yola başvurduklarını, bunlardan yüzde 94’ü ise bunda başarılı olduklarını bildirdi.

Öte yandan Çin şirketlerinin, ABD’nin ticari korumacılığına karşı kendi tedarik zincirlerini
oluşturmaya yönelik bir atılım içinde olacağını, bunun da küresel tedarik zincirlerinin ayrışmasına ve rakip tedarik zincirlerine yol açacağı öngörülüyor.

– Çin, ne yapacak?

Çin’in artan gümrük tarifelerine karşı ekonomik büyümeyi dengelemek için ekonomik canlandırma politikalarına ağırlık verebileceği değerlendiriliyor. Halihazırda yerel yönetimlerinde borç problemleri, gayrimenkul sektöründeki kriz ve zayıf iç talep nedeniyle büyüme için dış talebe ve ihracata dayanan ülke ekonomisinin tarifelerden olumsuz etkilenmesi kaçınılmaz görünüyor.

Bu arada, Çin’in jeopolitik olarak yakın durduğu ülkelerle ticaretini geliştirmeyi ve alternatif tedarik zincirlerinin oluşturulmasına ağırlık vermeyi sürdüreceği ve bu yolla stratejik ayrışmadan kaynaklanan riskleri gidermeye çalışacağı değerlendiriliyor.

Öte yandan Pekin yönetimi, ABD’nin yeni yönetimi ile birlikte çalışmaya da hazır olduğu mesajını veriyor.

Çin Devlet Başkanı Şi, ABD Başkanı Joe Biden ile 17 Kasım’da Peru’nun başkenti Lima’da düzenlenen Asya Pasifik İşbirliği (APEC) Zirvesi’nde yaptığı görüşmede, Çin ve ABD’nin, iki büyük ülke olarak birlikte var olmanın yollarını aramayı sürdürmesi gerektiğini belirtmişti.

Çin’in, ABD ile istikrarlı, sağlıklı ve sürdürülebilir ilişkiler kurma amacının değişmediğinin altını çizen Şi, “Çin, yeni ABD hükümetiyle diyaloğu sürdürmeye, işbirliğini genişletmeye, farklılıkları yöneterek Çin-ABD ilişkilerinde yumuşak geçiş sağlamaya hazırdır.” ifadesini kullanmıştı.

Şi, ekonomik ayrışmanın ve tedarik zincirlerini bozmanın çözüm olmadığını, ortak kalkınmanın ancak karşılıklı faydaya dayalı işbirliğiyle sağlanabileceğini vurgulayarak, “Yüksek çitli küçük bahçeler kurmak, büyük bir ülkenin izleyeceği yol olmamalı. İnsanlığın refahı yalnızca açıklıkla ve paylaşmayla gelişir.” değerlendirmesinde bulunmuştu.

Prizmabet giriş: Alman otomotiv sektöründeki kriz derinleşiyor

Alman otomotiv üreticileri, elektrikli araçlara geçişin yüksek maliyetleri ile mücadele ederken Çin ve Avrupa’dan gelen zayıf talep ışığında maliyetleri düşürmek ve rekabet gücünü korumak için ciddi baskı altında.

Son yıllarda otomobil endüstrisinde çığır açan teknolojilerin Çin ve ABD’den gelmesi Avrupa kamuoyunda tartışma konusu olurken, Çinli üreticilerin gittikçe artan rekabeti, Alman otomobil üreticisi Volkswagen’in tarihi işten çıkarma ve fabrika kapatma planları bu tartışmaları artırdı.

Volkswagen’in kararı Alman otomotiv sanayisinin içinde bulunduğu krizi derinleştirirken, otomotiv sektörü, yüksek vergi oranları, artan elektrik fiyatları, geniş bürokrasi nedeniyle ülkede rekabet gücünü kaybediyor.

Otomotiv endüstrisinin zayıflığı Alman yetkilileri düşündürürken, ekonominin büyüme hızını yavaşlatmaya devam edeceği değerlendiriliyor.

Otomotiv sektöründe fazla katma değer ve istihdamın Almanya’da kalması için siyasi irade çağrısı yapılırken, Alman siyasilerin Çin ile otomobil tarifeleri konusunda yaşanan anlaşmazlıklar, yüksek elektrik fiyatları ve Avrupa Birliği çevre düzenlemeleri konusunda manevra yapamaması dikkati çekiyor.

Otomotiv sektörü ülkede katma değerin yüzde 5’ini oluşturuyor

Alman otomotiv endüstrisindeki kriz, gözden kaçan trendlerin, yapısal sorunların ve jeopolitik risklerin karmaşık bir etkileşimiyle ortaya çıkarken, otomotiv endüstrisi bir zamanlar Alman ekonomisinin bel kemiğini oluşturuyordu.

Sektör, Almanya’da toplam katma değerin yüzde 5’ini oluştururken istihdamın yüzde 3’ünü sağlıyor. Gelir açısından ise açık ara en büyük sanayi sektörü.

Alman otomotiv üreticileri geçen yıl 272,6 milyar avro değerinde ihracat yaptı. Bu da toplam ihracatın yüzde 17,3’üne denk geliyor.

Haziran 2024 itibarıyla Alman otomotiv sektöründe tedarikçiler hariç yaklaşık 773 bin kişinin istihdam edildiği kayıtlara geçerken, sektörün istihdamı 2023’e göre yüzde 0,8 azaldı.

Sanayide çalışanların yaklaşık yüzde 14’ü otomotiv sektöründe. Bu da otomotiv sektörünü, 952 bin çalışanı olan makine mühendisliğinden sonra iş gücü açısından en büyük ikinci sanayi sektörü konumuna taşıyor.

Bu arada, yaklaşık yüzde 13’lük payıyla ABD, Alman otomobil ihracatının en önemli pazarı, ABD’yi Birleşik Krallık ve Çin takip ediyor.

Alman ekonomisi büyümede zorlanıyor

Yapısal sorunların da ekonomiyi frenlediği Almanya’da, bir zamanlar oldukça başarılı olan “Ucuz enerji ve ara malı ithal et, bunları işle ve yüksek kaliteye sahip mal olarak ‘Made in Germany’ algısıyla pahalı bir biçimde ihraç et” başlıklı iş modeli artık işe yaramıyor.

Kovid-19 salgını, tedarik zinciri kesintileri, Rusya-Ukrayna Savaşı gibi son dönemde yaşanan çok sayıda kriz, Alman ekonomisinin zayıf yönlerini su yüzüne çıkarırken, ülkenin; jeopolitik sorunlar, iklim değişikliği, durgun ekonomi ve demografik zorlukların üstesinden gelme konusunda birtakım sorunlarla karşı karşıya bulunması da dikkati çekiyor.

Almanya’nın halen “kendi ürettiği bürokrasi, kurallar ve prosedürler altında da ezildiği” belirtiliyor.

Alman ekonomisi, “Çok az yatırım, çok fazla bürokrasi ve aşırı yüksek lokasyon maliyetleriyle” sıkışırken, iç ve dış siyasi çalkantıların ortasında Avrupa’da ve uluslararası alanda geride kalarak zemin kaybediyor. Tarihsel olarak küreselleşme ve ucuz enerji girdilerine dayanarak ücretlerin ve yaşam standartlarının yükselmesini sağlayan Alman büyüme modeli yapısal zorluklar ve jeopolitik risklerle karşı karşıya.

Küresel ticarette korumacılık artıp bir taraftan Rusya-Ukrayna Savaşı enerji maliyetlerini yükseltirken, Almanya’nın reel GSYH büyümesi Kovid-19’dan beri G7’de en alt sıralarında yer alıyor. Ekonomide ABD ve Çin’e ticari bağımlılık, yüksek enerji fiyatları, yatırım harcamalarının yetersizliği ve kötüleşen demografik koşullar gibi zorluklar söz konusu.

İhracata bağımlı olan ve ülkenin GSYH’nin neredeyse yüzde 30’unu oluşturan Alman sanayisi küresel ekonomideki yavaşlamadan, artan Çin rekabetinden ve Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan sonra yüksek enerji fiyatlarından olumsuz etkileniyor.

Yılın ikinci çeyreğinde yüzde 0,3 küçülen ülke ekonomisi, üçüncü çeyrekte yüzde 0,2 büyüme kaydederek teknik resesyona girmekten kurtulmuştu.

Hükümet, ekonomide bu yıl yüzde 0,2 küçülme bekliyor. Ekonomi bu yıl da küçülürse 2023’te olduğu gibi G7 ekonomileri arasında daralan tek ülke olacak.

Ülkede Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile Yeşiller ve Hür Demokrat Parti’nin (FDP) oluşturduğu koalisyon hükümeti, iklim hedefleri, eyalet seçimlerindeki yenilgiler ve ekonomideki sıkıntılar nedeniyle yaşanan son tartışmaların ardından 6 Kasım’da dağılmıştı. Yaklaşık 20 yıl sonra ilk kez erken seçime gidecek olan ülkede seçim tarihi 23 Şubat olarak planlanıyor.

Bu arada ocak ayında yeniden ABD Başkanı olarak yemin edecek olan Trump, seçimi kazanırsa dış ticaret açığını azaltmak ve yerli üretimi desteklemek için gümrük vergilerini önemli ölçüde artıracağını açıklamıştı.

Analistler, Trump’ın AB ithalatına gümrük vergileri yoluyla daha fazla korumacı bir politika uygulamasının ihracata dayalı Alman ekonomisi için iyiye işaret olmadığını kaydediyor. ABD, Alman mallarının en büyük alıcısı konumunda ve Almanya’nın ihracatının yaklaşık yüzde 10’una sahip.

Çinli şirketler elektrikli hareketliliğe erken yatırım yaparken, Alman şirketler tereddütte kaldı

Alman otomotiv endüstrisi uzun süre geleneksel yanmalı motorlara bağlı kalarak, elektrikli hareketliliğe (elektromobiliteye) yatırım yapamaya tereddütle yaklaşırken, Tesla ve BYD gibi Çinli şirketler elektrikli hareketliliğe erken yatırım yaptı.

Uzmanlar, Alman otomotiv üreticilerinin, başarılı içten yanmalı motor modellerini ihraç etmeye odaklandığını belirterek, dönüşüm ihtiyacını hafife alan bu üreticilerin elektrikli hareketliliğe geçişi kaçırdığı kanaatinde.

Elektrikli araçlara geçiş, otomotiv sektörü için ülkede ve Avrupa Birliği (AB) nezdinde çeşitli düzenlemeler ve ham madde tedariki nedeniyle zorlu bir süreç içerisinde. Sektör, Asyalı üreticilerin hakim olduğu batarya teknolojisine büyük yatırımlar yaparken, artan maliyetlerle boğuşmak zorunda kalıyor.

Alman hükümetinin Ulusal Otomobil Platformu (NPM) tarafından yapılan bir çalışmaya göre, ülkenin yanmalı motorları bırakıp elektrikli otomobillere geçmesi de pahalıya mal olacak.

Elektrikli otomobile geçişle ülkede 2030’a kadar 410 bin kişinin işsiz kalması bekleniyor. Yaşanacak iş kaybının ana nedeni de elektrikli motorların petrolle çalışan motorlara göre daha az parça bulundurduğu için üretimde daha az işçiye ihtiyaç duyulması.

İçten yanmalı bir motora en az 1200 parça monte edilirken, elektrik motorunda yaklaşık 200 adet parça ile üretim yapılabiliyor. Otomobil üretiminin ve kullanılan parça sayısının düşmesi birçok otomobil parça tedarikçisini etkiliyor ve işçi çıkarılmasına sebep oluyor.

Elektrikli otomobil üretiminde katma değerin önemli bir kısmını oluşturan batarya hücresi üretiminde Alman otomotiv sektörünün geç kaldığı da ifade ediliyor.

Kriz tedarikçileri de vuruyor

Almanya’da otomotiv üreticilerinin içinde bulunduğu derin kriz, başta yedek parça olmak üzere tedarikçileri de olumsuz etkiliyor.

Tedarikçiler düşen
siparişler ve artan maliyetlerle karşı karşıya kalırken, birçoğu elektrikli hareketlilik gereksinimlerini karşılamak için işten çıkarmalar veya yeniden yapılanma planlıyor.

Son aylarda Volkswagen, Ford, ZF WABCO ve Continental, fabrikalarında binlerce işçinin işten atılacağı haberlerinin basında yer alması dikkati çekiyordu.

Alman otomotiv ve sanayi tedarikçisi Schaeffler, 5 Kasım’da 2 bin 800’ü Almanya’da olmak üzere Avrupa’da 4 bin 700 kişiyi işten çıkaracağını duyurmuştu.

23 Kasım’da otomotiv sektörünün önemli tedarikçilerinden Bosch, otomotiv biriminde 3 bin 800’ü Almanya’da olmak üzere, dünya genelinde 5 bin 500 kişiyi işten çıkaracağını açıkladı. Bosch, ilaveten üretim tesislerinde kısa mesaiye gidileceğini açıkladı.

Otomobil parça tedarikçisi Johann Vitz GmbH de 106 yıllık geçmişinin ardından iflas başvurusunda bulunarak yeniden yapılanma sürecine girdi.

İstihdam kaybının devam etmesi bekleniyor

Alman Otomobilciler Birliği de (VDA) elektrikli araçlara geçişin Alman otomotiv endüstrisine gelecek on yıl içinde 140 bin ek istihdama mal olacağını hesaplıyor.

Sektördeki istihdam yapısı “demografi ve karbonsuzlaşma” ile köklü bir dönüşümle karşı karşıya ve bu dönüşümün 2035’e kadar yaklaşık 190 bin kişinin iş kaybına yol açması bekleniyor.

VDA’nın yaptırdığı araştırmaya göre, 2035’e kadar sektördeki iş gücü arzı demografik nedenlerden dolayı yüzde 6,3 düşecek.

Almanya’da 2019-2023 döneminde istihdamda görülen 46 bin kişilik azalış temelde elektrikli araçlara geçişten kaynaklanırken, azalma eğilimi devam ederse 2035’e gelindiğinde otomotiv sektöründe istihdam sayısı yaklaşık 190 bin kişi düşecek.

Çin etkisi

Almanya’nın diğer büyük Avrupa ekonomilerine kıyasla Çin’e daha fazla bağımlı olması dikkati çekerken, Çin’in Almanya’dan satın aldığı otomobilleri daha fazla üretebilmesi ekonominin büyümesini zorlaştırıyor.

Çin, başta Alman otomobil üreticileri olmak üzere Alman şirketleri için hem satış hem de büyüme açısından büyük önem taşıyor. Alman şirketleri, küresel pazar için Çin’deki en son teknolojileri geliştiriyor ve test ediyor. Alman sanayisinde kullanılan ara ürünlerin çoğunluğunun Çin’den geldiği belirtiliyor.

Alman otomobilleri Çin’de yoğun talep görüyor. Alman otomotiv üreticileri Volkswagen, Daimler ve BMW gelirlerinin yüzde 30’dan fazlasını Çin’den gelmesi dikkati çekiyor.

Çin uzun zamandır Alman otomobil üreticileri için merkezi bir büyüme pazarı olurken, Mercedes, Audi ve BMW gibi markalar büyüyen Çin orta sınıfında büyük bir popülerliğe sahip.

Çinli üreticiler arayı büyük ölçüde kapatırken, BYD, Nio ve Geely Çin iç pazarına giderek daha fazla hakim oluyor ve artık Alman üreticilerin Çin’deki pazar payı önemli ölçüde düşüyor.

Son yıllarda Avrupa ülkelerinde satılan elektrikli otomobillerde Çin üreticilerinin payı hızla yükseliyor. Çin’de üretilen düşük fiyatlı ve sübvanse edilmiş elektrikli otomobillerin satışları rakiplerini geride bırakıyor.

Çin’de, BYD, SAIC ve Geely gibi markalar ile Tesla ve farklı Avrupa şirketlerin araçlarının üretimi yapılıyor.

Alman sanayisinin gittikçe zayıflaması, Çinli şirketlerin teknolojik olarak arayı kapatması hatta Uzak Doğulu şirketlerin yenilenebilir enerji ve otomotivde Almanları geride bırakması Almanya’da “Çin Şoku” olarak tartışılıyor.

Elektrikli araçlara yönelik zayıf talep

Alman üreticiler, elektrikli model sayılarını artırmalarına rağmen, talep beklentilerin altında kalması dikkati çekiyor.

Uzmanlar, devlet teşviklerinin yetersiz kalması, yüksek satın alma maliyetleri ve sürdürebilir olmayan şarj altyapısını buna neden olarak gösteriyor.

BYD gibi Çinli üreticilerin daha düşük üretim maliyetlerinden faydalanarak, daha ucuz ve teknolojilik araçlar sunması da Alman üreticileri olumsuz etkiliyor.

Çin’deki yavaşlama Alman otomotiv üreticilerini satışlarını olumsuz etkiliyor

Çin’deki yavaşlama Alman otomobil üreticilerin satışlarını da olumsuz etkilerken, üreticiler bu yıl için kar tahminini art arda düşürmek zorunda kalıyor.

Yüksek maliyetlerle mücadele eden Volkswagen (VW) Grubu’nun, temmuz-eylül döneminde net karı yıllık yüzde 64 düşerek 1,58 milyar avroya geriledi.

Grubun geçen yıl temmuz-eylül döneminde 4 milyar 894 milyon avro olan özel kalemler öncesi karı da bu yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 41,7 düşüşle 2 milyar 855 milyon avro oldu. Grubun, üçüncü çeyrekteki araç satışları ise bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 8,3 düşerek 2 milyon 122 bine geriledi.

Volkswagen’in iştiraki Audi’nin yılın üçüncü çeyreğinde faaliyet kârı bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 91 düşerek 106 milyon avroya indi.

Yine Alman otomotiv üreticisi Mercedes-Benz’in karı üçüncü çeyrekte Çin’deki zayıf lüks otomobil satışları nedeniyle azaldı.

Şirketin temmuz-eylül döneminde düzeltilmiş faaliyet karı (FAVÖK), geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 48 azalarak 2 milyar 517 milyon avroya geriledi. Şirketin net karı ise yüzde 53,8 düşüşle 1 milyar 719 milyon avroya indi.

Diğer Alman lüks otomobil üreticisi BMW Group’un yılın temmuz-eylül döneminde karı Çin’deki satışların düşmesi ve araçların geri çağrılması nedeniyle yıllık yüzde 84 düşerek 476 milyon avroya indi.

Söz konusu dönemde şirketin en büyük pazarı olan Çin’deki (Mini markası dahil) araç teslimatlarının yüzde 29,8 azalarak 147 bin 691’e düşmesi dikkati çekti.

BMW, Çin’deki talebin durağanlaşması nedeniyle satışlarının etkilendiğini ve tüketici talebinin zayıf kaldığını bildirerek, bu yıl için satış tahminlerini aşağı çekmişti.

Alman otomotiv sektöründeki krizin diğer sebepleri

Almanya’daki üretim maliyetleri, yüksek enerji fiyatları ve ücretler nedeniyle diğer ülkelere kıyasla önemli ölçüde yüksek kalırken, düşük kar marjlı giriş seviyesi modellerin bu koşullar altında karlı bir şekilde üretilmesi zor oluyor.

Almanya’da birçok otomobil fabrikasının ortalama kapasite kullanımı üçte iki seviyesine düşerken, bu da tesislerin verimliliğini etkiliyor ve araç başına sabit maliyetleri artırıyor. Bu durumun Alman üreticilerin maliyet sorununu daha da kötüleştirdiğine ve ülke markalarının daha az rekabetçi hale getirdiğine vurgu yapılıyor.

Alman otomobil endüstrisinin bir diğer zayıf noktası da dijital teknolojilerin yavaş gelişmesi. Tesla’da standart olan otonom sürüş sistemleri veya yenilikçi bilgi-eğlence özelliklerin Alman modellerinde genellikle daha az teknolojik olduğu ifade ediliyor.

Avrupa’daki ekonomik durum otomotiv endüstrisi üzerinde önemli bir baskı oluştururken tüketicinin yüksek enflasyon sonrası tasarruf eğiliminde olması, artan belirsiz ortam ve zayıf ekonomik büyüme birçok tüketicinin yeni bir araba almak gibi büyük alımları ertelemesine neden oluyor.

Bu durum özellikle ürünleri Asyalı rakiplerine kıyasla pahalı olan Alman üreticileri etkiliyor.

Uluslararası ticari ilişkiler ilave riskler içerirken, ABD’de Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesiyle AB’den gelecek otomobillere olası cezalandırıcı gümrük vergilerinin, Çin’in AB’ye cevap olarak Avrupa’dan elektrikli otomobillere yönelik olası yeni vergilerin de durumu daha da kötüleştirebileceği belirtiliyor.

ABD ve Çin gibi ihracat
pazarlarına olan bağımlılık Alman otomotiv üreticilerinin içinde bulunduğu krizi daha da kötüleştirirken, Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesiyle olası cezalandırıcı gümrük vergilerinin Volkswagen, BMW ve Mercedes-Benz’in kârlarını önemli ölçüde azaltabileceği belirtiliyor.

Bu durumun sektör üzerindeki baskıyı daha da artırması ve derin istihdam kesintilerine sebep olması bekleniyor.

Kovid-19 pandemisi sırasında elde edilen güçlü karların ardından, birçok şirket marjlarına ilişkin gerçekçi olmayan beklentilerini sürdürürken, getiriler üzerindeki bu baskı, araştırma ve geliştirmeye yapılan uzun vadeli yatırımları tehlikeye atan aşırı kemer sıkma önlemlerine yol açıyor.

 Prizmabet, online bahis ve oyun sektöründe önemli bir yer edinen bir platform olarak dikkat çekiyor. Spor bahislerinden canlı casino oyunlarına kadar geniş bir oyun yelpazesi sunan site, kullanıcılarına eğlenceli ve kazançlı bir deneyim vaat ediyor. Güvenlik ve adalet konusunda sıkı standartlara sahip olan Prizmabet, kullanıcılarının memnuniyetini önceliklendiriyor ve çeşitli promosyonlar ile daha da cazip hale geliyor. Mobil uyumluluğu sayesinde her yerden erişilebilen site, kullanıcı dostu arayüzü ile de her seviyeden oyuncuya hitap ediyor. Prizmabet, dinamik yapısı ve sürekli güncellenen oyun seçenekleri ile online bahis ve casino dünyasında öne çıkmayı başarıyor.

‘Su kralı’nı da geride bırakıp Çin’in en zengini oldu

Hurun Araştırma Enstitüsünün yayımladığı “Çin Zenginler Listesi”nde Cang, 49,3 milyar dolar servetiyle ilk sırada yer aldı.

Her iki popüler uygulamayı, 2012’de kurduğu çatı şirketi ByteDance bünyesinde geliştiren 41 yaşındaki Cang, ilk kez listede birinciliğe yükseldi.

ABD Kongresinin, ByteDance’in Çin hükümetiyle bağlantılı olduğu iddiasını gerekçe göstererek TikTok’un devredilmesini, aksi takdirde yasaklanmasını öngören kararına karşın, dünya genelinde 200 milyon kullanıcıya yaklaşan şirketin global gelirleri son bir yılda yüzde 30 arttı.

Şirketin yönetimini 2021’de devretmesine karşın hala önemli bir hisseye sahip olan Cang’ın kişisel serveti de son bir yılda yüzde 43 yükseldi.

“SUK RALI” İKİNCİ SIRAYA DÜŞTÜ

Son üç yıldır listenin tepesinde yer alan, şişelenmiş doğal kaynak suyu şirketi Nongfu Spring’in kurucusu ve patronu Cong Şanşan, 47,9 milyar dolarlık servetiyle ikinci sıraya indi.

Oğlunun ABD vatandaşı olması ve rakip su şirketinin patronunun ölümünün ardından aralarındaki bazı anlaşmazlıklar nedeniyle kamuoyunda suçlanması, bu yıl Cong’un su işletmesinin gelirlerine önemli darbe vurdu. 71 yaşındaki iş insanının serveti son bir yılda yüzde 24 azaldı.

Cong, 2020’de Çinli internet şirketi Alibaba’nın kurucusu Jack Ma’yı geride bırakarak ilk kez listenin tepesine yerleşmişti.
Çin’in önde gelen internet ve teknoloji şirketlerinden, mesajlaşma uygulaması ve elektronik ödeme dahil çok sayıda işlevi yerine getiren uygulama platformu WeChat’i bünyesinde bulunduran Tencent’in kurucusu ve patronu Pony Ma Huatıng ise 44,4 milyar dolarlık servetiyle listede üçüncü sırada yer buldu.

WeChat’in kullanıcı sayısı 2023 sonunda 1,3 milyarı aşarken 53 yaşındaki Ma’nın serveti geçen yıla göre yüzde 13 arttı.

26 YILDA 18 İSİM LİSTEDE TEPEYE ULAŞTI

Şahsi serveti 5 milyar yuanı (yaklaşık 700 milyon dolar) aşan kişilerin yer aldığı listede, bu yıl 1094 kişi yer bulurken, listedeki kişi sayısı geçen yıla göre yüzde 12 azaldı. Listedekilerin toplam serveti 3 trilyon dolara ulaşırken servet miktarı ise yüzde 10 azaldı.

Cang Yiming, Hurun listesinin oluşturulduğu 26 yılda Çin’de listenin tepesine yükselen 18. isim oldu.
Hurun Enstitüsünün başkanı ve raporun baş araştırmacısı Rupert Hoogewerf, aynı dönemde ABD’de en zengin konumuna yalnızca 4 ismin yükseldiğine dikkati çekerek bunun Çin ekonomisinin dinamik yönüne işaret ettiğini vurguladı.

ABD’de 26 yılda Bill Gates, Warren Buffett, Jeff Bezos ve Elon Musk “en zengin” unvanını alan isimler olmuştu.
AA

AB, Çin’den elektrikli araç ithalatına yeni vergi getiriyor

Avrupa Birliği (AB), Çin’den gelen elektrikli araçlara vergi getireceğini açıkladı. Bu karar, Brüksel ile Pekin arasında yapılan müzakerelerin olumsuz sonuçlanmasının ardından alındı. Elektrikli araçlar, Çin’in Avrupa pazarındaki sübvansiyon etkisinin yanı sıra yeşil teknoloji ihracatındaki artış nedeniyle daha geniş bir ticaret anlaşmazlığının merkezinde yer alıyor.

Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Valdis Dombrovskis, “Bu orantılı ve hedeflenmiş önlemleri titiz bir incelemenin ardından benimseyerek, adil piyasa uygulamaları ve Avrupa sanayi tabanı için duruş sergiliyoruz” dedi. Dombrovskis, bu önlemlerin, sorunların etkili bir şekilde ele alındığı ve Dünya Ticaret Örgütü ile uyumlu bir alternatif çözüm bulunana kadar beş yıl boyunca yürürlükte kalacağını da belirtti.

Komisyona göre, 2020 yılında %3,9 olan Çin yapımı elektrikli araçların AB pazarındaki payı, Eylül 2023 itibarıyla %25’e yükseldi. Bu artış, AB sanayisini haksız bir şekilde zorlayarak gerçekleşti. Vergiler, BYD tarafından üretilen araçlarda %17, Geely’de %18,8 ve Çin’in devletine ait SAIC tarafından üretilen araçlarda ise %35,3 olarak uygulanacak. Geely, Polestar ve İsveç’in Volvo markalarını içerirken, SAIC, Avrupa’nın en çok satan elektrikli araç markalarından biri olan İngiltere merkezli MG’ye sahiptir.

Diğer Çinli elektrikli araç üreticileri, Volkswagen ve BMW gibi Batılı şirketler de dahil olmak üzere %20,7’lik vergiye tabi tutulacak. Tesla için ise ayrı bir oran belirlenmiş olup bu oran %7,8’dir.

Almanya, Avrupa’nın en büyük ekonomisi ve büyük otomobil üreticilerine ev sahipliği yaptığı için AB’nin bu karşı tedbirlerine karşı çıkan sesler yükseliyor. Almanya’nın otomotiv sanayi derneği VDA Başkanı Hildegard Müller, tarifelerin “serbest küresel ticaret için bir gerileme ve dolayısıyla refah, işlerin korunması ve Avrupa’nın büyümesi için olumsuz bir durum” olduğunu ifade etti.

Müller, “Sektör, Çin ile başa çıkarken naif değil, ancak sorunlar diyalogla çözülmelidir” açıklamasını yaptı. Komisyon, Çin’in AB pazarındaki payını artırmak için üretim zincirindeki sübvansiyonlardan faydalandığını belirtiyor. Bu sübvansiyonlar, yerel hükümetlerin sağladığı ucuz arazi, devlet destekli işletmelerden alınan düşük fiyatlı lityum ve bataryalar, vergi indirimleri ve devlet kontrollü bankalardan sağlanan kolay finansman gibi çeşitli avantajları içeriyor.

Çin’in hızlı pazar payı artışı, Avrupa’da elektrikli araçların iklim değişikliği ile mücadelede AB’nin yeşil teknoloji üretme yeteneğini tehdit edebileceği endişelerini beraberinde getiriyor. İş grupları ve sendikalar, 2,5 milyon otomotiv işçisinin işlerinin yanı sıra, elektrikli araç üretimine dolaylı olarak bağımlı 10,3 milyon insanın da iş güvenliğinin tehlikeye girebileceğinden endişe ediyor.

Reuters özel:  Çin Trump’a 1.4 trilyon dolar ekonomik teşvik paketiyle hazırlanıyor

Çin’in önümüzdeki birkaç yıl içinde kırılgan ekonomisini canlandırmak için 10 trilyon yuan’ın (1,4 trilyon dolar) üzerinde ekstra borç ihracını gelecek hafta onaylamayı düşündüğü belirtildi. Bu mali paketin, Donald Trump’ın ABD seçimlerini kazanması durumunda daha da güçlendirilmesi bekleniyor.

Trump’ın seçilip Çin mallarına %60 gümrük vergisi salması halinde, ihracat büyük darbe alacak. Bu durumda zaten gittikçe yavaşlayan ekonomiyi darboğazdan çıkartmak için iç talebi çok güçlü yöntemlerle teşvik etmek gerekecek.

Çin’in en üst yasama organı olan Ulusal Halk Kongresi Daimi Komitesi (NPC), kısmen özel devlet tahvilleri aracılığıyla toplanacak 6 trilyon yuan’ı da içeren yeni mali paketi, 4-8 Kasım tarihleri arasında yapılacak toplantının son gününde onaylamayı planladığını söyledi.

Kaynaklar, 6 trilyon yuan değerindeki tahvil ihracının 2024 de dahil olmak üzere üç yıl içinde gerçekleşeceğini belirterek, gelirlerin öncelikle yerel yönetimlerin bilanço dışı borçlarını ödemesine yardımcı olmak için kullanılacağını da sözlerine ekledi. Hem özel hazine hem de yerel yönetim tahvili ihracıyla elde edilmesi planlanan toplam tutar, uzun süren emlak sektörü krizi ve yerel borçların balonlaşmasıyla ağır darbe alan dünyanın ikinci büyük ekonomisinin üretiminin %8’inden fazlasına denk geliyor.

Kaynaklar, planların henüz kesinleşmediğini ve değişiklik yapılabileceği konusunda uyardı. OCBC Bank Greater China Research başkanı Tommy Xie, “Mevcut politika öncelikleri öncelikle yerel yönetimin gizli borcunu ele almaya, ardından finansal sistem istikrarına ve en sonunda iç talebi desteklemeye odaklanıyor gibi görünüyor” dedi.

Kaynaklar, toplantının zamanlamasının 5 Kasım’daki ABD başkanlık oylamasına denk gelmesinin Pekin’e toplam büyüklük de dahil olmak üzere teşvikleri seçim sonuçlarına göre ayarlama esnekliği sunduğunu söyledi. İki kaynak, Trump’ın ikinci  kez başkanlığı kazanması durumunda Pekin’in daha güçlü bir mali paket açıklayabileceğini, zira Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünün Çin’deki ekonomik sıkıntıları artırmasının beklendiğini söyledi.

Kaynaklar, en son mali paketin bir parçası olarak, NPC Daimi Komitesi’nin önümüzdeki beş yıl içinde atıl arazi ve mülk alımları için 4 trilyon yuan değerine kadar özel amaçlı tahvillerin tamamına veya bir kısmına yeşil ışık yakmasının beklendiğini söyledi.

Yetkililer, son hamlenin, yerel yönetimlerin arazi arzını yönetme yeteneğini geliştirmeyi ve hem yerel yönetimler hem de emlak geliştiricileri üzerindeki likidite ve borç baskılarını hafifletmeyi amaçladığını da eklediler.

Uzmanlar, NPC Daimi Komitesi’nin bu ihraçları aşamalı olarak değil de tam olarak onaylaması durumunda, toplam teşvik boyutunun 10 trilyon yuan’ın üzerine çıkabileceğini eklediler. Yıllık ortalama 2 trilyon yuan tutarındaki yeni merkezi hükümet borcu, Pekin’in ekonomiyi destekleme konusundaki aciliyetinin altını çiziyor.

Kaynaklar, genel mali harcamaların bir parçası olarak Çin’in, eski tüketim mallarının yenilenmesi teşvik primi de dahil olmak üzere hanehalkı harcamalarının artırılması için en az bir trilyon yuan değerindeki teşvik girişimlerini de onaylamayı düşündüğünü söyledi. Kaynaklardan biri ve konu hakkında bilgisi olan başka bir kaynak, büyük devlet bankalarına sermaye enjeksiyonu için özel hazine bonoları yoluyla bir trilyon yuan daha toplanabileceğini söyledi.

Kaynak: Exclusive: Eyeing US election, China considers over $1.4 trillion in extra debt over next few years, say sources

Rezerv var planlama yok

Başak Nur GÖKÇAM

Küresel ısınmanın etkileri, mevcut düzeni değiştiriyor. Artık dünya çevre dostu ekonomik modelin oluşturulması için gereken yeşil dönüşüm sürecinden geçiyor. Fakat bu dönüşümün gerçekleşmesi için lityum, kobalt, nikel, grafit ve nadir toprak elementleri gibi çeşitli kritik mineral ve hammaddelere (KMH) büyük ihtiyaç var. Çünkü güneş fotovolkaik (PV) tesisleri ve rüzgâr çiftlikleri ve elektrikli araçlar, fosil yakıt bazlı muadillerine kıyasla daha fazla mineral kullanımı gerektirir.

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki 2010 yılından bu yana, yeni bir elektrik üretim kapasitesi birimi için ihtiyaç duyulan ortalama mineral miktarı, yenilenebilir enerji payının artması sonucu yüzde 50 artış gösterdi. Ve bu ihtiyacın, yüzyıl ortasına kadar katlanarak artacağı öngörülüyor. Fakat bu mineral ve hammaddelerin madenciliği ve işlenmesi, ekonomik ve siyasi olarak riskli bölgelerde bulunan az sayıda ülkede yoğunlaştı. Yüksek talebin tedarik sorunu yaşanmadan karşılanabilmesi için KMH’lere yönelik küresel yatırımların bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor. Bloomberg Yeni Enerji Finansmanı’na göre enerji dönüşümünü yavaşlatacak bir tedarik zincirinin yaşanmaması için de yüzyıl ortasına kadar 2,1 trilyon dolarlık yeni yatırıma ihtiyaç var.

Tekelleşmelerin taşıdığı riskler netleşiyor

Yeşil teknolojilerin geliştirilmesi ve etkin olarak kullanılabilmesi için gereken kritik mineral ve hammaddelerin çıkarılması ve işlenmesi için başta Çin olmak üzere, ekonomik ve siyasi açıdan riskli bölgelerde yoğunlaşıldığını belirten Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Etem Karakaya, “Yeşil dönüşüm çerçevesinde KMH’lere artan talep göz önünde bulundurulduğunda bu durum, ciddi bir tedarik riski yaratıyor. Uluslararası Enerji Ajansı’na (International Energy Agency, IEA) göre nikel ve kobalt gibi KMH’lere yönelik talebin 2040 yılına kadar iki kat, grafite olan talebin dört kat, lityuma talebin ise dokuz kat artması bekleniyor. Ancak KMH madenciliği; Latin Amerika, Asya ve Afrika’da yoğunlaşmışken, işleme konusunda Çin tek hakim ülke olarak öne çıkıyor. Özellikle Çin ve ABD arasındaki ticaret savaşları sonrası sıkılaşan kısıtlamalar da göz önüne alındığında, bu tekelleşmelerin taşıdığı riskler daha da netleşiyor” dedi.

KMH’lerde hakim ülke Çin

Çıkartılan maden cevherlerinin işlenmesinde daha da ciddi bir tekelleşmenin söz konusu süreçlerde Çin’in, neredeyse tek hakim ülke olarak öne çıktığına dikkat çeken Karakaya, “Kobalt’ın yüzde 74’ü tek başına Çin’de rafine ediliyor. Benzer şekilde, lityumun yüzde 65’i, nadir toprak elementlerinin yüzde 90’ı ve grafitin neredeyse tamamı, tek başına Çin’de işlenip rafine ediliyor” ifadelerinde bulundu.

Karbonsuzlaşma konusunda iddialı hedefleri bulunan ABD ve AB başta olmak üzere batı ülkeleri, KMH’lerin tedariğinde başarısız olduklarını belirten Karakaya, “Çin’in KMH konusunda tek hakim ülke olması nedeniyle oluşan risklere karşı acil çözüm üretme çabaları başladı. Doğru adımlar atabilmek için ders çıkarmak ve Çin’in politikalarını incelemek gerek” dedi.

Dünyanın en büyük ikinci rezervi Eskişehir’de

2022 yılında Türkiye’nin, Eskişehir Beylikova’da 694 milyon tonluk nadir toprak elementi rezervi bulunduğunu hatırlatan Prof. Dr. Etem Karakaya, “Bunun, Çin’de yer alan 800 milyon tonluk rezervin ardından dünyanın en büyük ikinci rezervi olduğu belirtildi. Türkiye’nin enerji sektöründeki konumunu pekiştireceği ifade edildi. Bu rezerv, küresel tedarik riskine de büyük katkı sağlayabilecek düzeyde. Ancak kritik mineraller konusunda veri sunan uluslararası kuruluşlar, henüz Türkiye’nin rezervlerini küresel toplam içine dahil etmiyorlar. Oysa dünyada bilinen 17 nadir toprak elementinden 10 tanesinin Beylikova Maden Sahası’nda bulunduğu belirtiliyor. Bu rezervlerin yüksek miktarda olması ve işlenip rafine edileceğinin resmi kaynaklar tarafından beyan edilmesi oldukça önemli” dedi.

Türkiye, kendi KMH listesini oluşturmalı

Türkiye’nin yeşil dönüşüm ihtiyaçlarını karşılayabilmesi ve küresel ölçekte etkili oyuncu olabilmesi için kapsamlı strateji ve planlama çalışmaları yapması gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Etem Karakaya, “Türkiye’nin, aynı ABD ve AB’nin yaptığı gibi, NTE’lerin özelliğine göre kendi kritik madenler listesini oluşturması ve envanterini çıkarması lazım. İlgili rezervlerin ve işlenmesi durumunda yaratılacak ekonomik değerin, farklı senaryolar altındaki fayda-maliyet analizlerini yapmasını beklemeliyiz. Bu kritik mineralleri verimli bir şekilde işleyip rafine etmesini sağlayacak ölçek ekonomilerini, maliyet avantajlarını hesaba katan, entegre tedarik zincirlerine sahip, geniş bir işleme tesisine ihtiyaç var. Ayrıca NTE’lerin işlenmesi ve rafinasyonu ciddi teknik bilgi gerektirdiği için, nitelikli insan gücü ve altyapı desteği sağlanması önem taşıyor. Son olarak, bunların dünya pazarlarına güvenle ulaştırılması, uluslararası iş birliği anlaşmalarıyla sağlanmalı. Bu gibi strateji plan ve işbirlikleri aracılığıyla Türkiye, NTE tedarik zincirinde önemli bir konuma gelebilir” önerisinde bulundu.

Prizmabet giriş: TikTok’un patronu 2024’te Çinin en zengin kişisi oldu

Hurun Araştırma Enstitüsünün yayımladığı “Çin Zenginler Listesi”nde Cang, 49,3 milyar dolar servetiyle ilk sırada yer aldı.

Her iki popüler uygulamayı, 2012’de kurduğu çatı şirketi ByteDance bünyesinde geliştiren 41 yaşındaki Cang, ilk kez listede birinciliğe yükseldi.

ABD Kongresinin, ByteDance’in Çin hükümetiyle bağlantılı olduğu iddiasını gerekçe göstererek TikTok’un devredilmesini, aksi takdirde yasaklanmasını öngören kararına karşın, dünya genelinde 200 milyon kullanıcıya yaklaşan şirketin global gelirleri son bir yılda yüzde 30 arttı.

Şirketin yönetimini 2021’de devretmesine karşın hala önemli bir hisseye sahip olan Cang’ın kişisel serveti de son bir yılda yüzde 43 yükseldi.

“Su kralı” ikinci sıraya geriledi

Son üç yıldır listenin tepesinde yer alan, şişelenmiş doğal kaynak suyu şirketi Nongfu Spring’in kurucusu ve patronu Cong Şanşan, 47,9 milyar dolarlık servetiyle ikinci sıraya indi.

Oğlunun ABD vatandaşı olması ve rakip su şirketinin patronunun ölümünün ardından aralarındaki bazı anlaşmazlıklar nedeniyle kamuoyunda suçlanması, bu yıl Cong’un su işletmesinin gelirlerine önemli darbe vurdu. 71 yaşındaki iş insanının serveti son bir yılda yüzde 24 azaldı.

Cong, 2020’de Çinli internet şirketi Alibaba’nın kurucusu Jack Ma’yı geride bırakarak ilk kez listenin tepesine yerleşmişti.

Çin’in önde gelen internet ve teknoloji şirketlerinden, mesajlaşma uygulaması ve elektronik ödeme dahil çok sayıda işlevi yerine getiren uygulama platformu WeChat’i bünyesinde bulunduran Tencent’in kurucusu ve patronu Pony Ma Huatıng ise 44,4 milyar dolarlık servetiyle listede üçüncü sırada yer buldu.

WeChat’in kullanıcı sayısı 2023 sonunda 1,3 milyarı aşarken 53 yaşındaki Ma’nın serveti geçen yıla göre yüzde 13 arttı.

26 yılda 18 isim listede tepeye ulaştı

Şahsi serveti 5 milyar yuanı (yaklaşık 700 milyon dolar) aşan kişilerin yer aldığı listede, bu yıl 1094 kişi yer bulurken, listedeki kişi sayısı geçen yıla göre yüzde 12 azaldı. Listedekilerin toplam serveti 3 trilyon dolara ulaşırken servet miktarı ise yüzde 10 azaldı.

Cang Yiming, Hurun listesinin oluşturulduğu 26 yılda Çin’de listenin tepesine yükselen 18. isim oldu.

Hurun Enstitüsünün başkanı ve raporun baş araştırmacısı Rupert Hoogewerf, aynı dönemde ABD’de en zengin konumuna yalnızca 4 ismin yükseldiğine dikkati çekerek bunun Çin ekonomisinin dinamik yönüne işaret ettiğini vurguladı.

ABD’de 26 yılda Bill Gates, Warren Buffett, Jeff Bezos ve Elon Musk “en zengin” unvanını alan isimler olmuştu.

 Prizmabet, online bahis ve oyun sektöründe önemli bir yer edinen bir platform olarak dikkat çekiyor. Spor bahislerinden canlı casino oyunlarına kadar geniş bir oyun yelpazesi sunan site, kullanıcılarına eğlenceli ve kazançlı bir deneyim vaat ediyor. Güvenlik ve adalet konusunda sıkı standartlara sahip olan Prizmabet, kullanıcılarının memnuniyetini önceliklendiriyor ve çeşitli promosyonlar ile daha da cazip hale geliyor. Mobil uyumluluğu sayesinde her yerden erişilebilen site, kullanıcı dostu arayüzü ile de her seviyeden oyuncuya hitap ediyor. Prizmabet, dinamik yapısı ve sürekli güncellenen oyun seçenekleri ile online bahis ve casino dünyasında öne çıkmayı başarıyor.